16. Yüzyılda İse Yalnızca Şenlikleri Ele Alan Ve “Sûrmâme” Adıyla Anılan Surname-İ Hümayun "Osmanlıda Şenlikler" -03
Sûrnâmelerde "1582" Şenliği; Bölüm -03
"Gülsüm Ezgi KORKMAZ"
Bir süre şehzadelere hocalık yapmış ve aynı zamanda da saray şairi olarak görev yapmıştır (13). Nurhan Atasoy’un Düğün Kitabi"nda verdiği bilgilere göre de 1582 şenliğinin yapıldığı tarihlerde saray şehnamecisi Seyyid Lokman’dır. Seyyid Lokman, Sûrnâme-i Hümâyûn’un nakkaşı Osman’la yirmi yıla yakın bir süre birlikte çalışmış, onunla beraber pek çok eser vermiştir. 1579-81 tarihleri arasında ikisi birlikte üçşehnâme hazırlamışlardır. Sûrnâme-i Hümâyûn metninde yazarının adı bulunmadığından ve eserin minyatürleri Nakkaş Osman’a ait olduğundan bu eserin de Seyyid kokman tarafından yazıldığı sanılmış ve Robert E. Stout’un çalışması gibi pek çok çalışmada
Sûrnâme-i Hümayun’un yazan Seyyid Lokman olarak anılmıştır. Kitaplann hazırlanışı ile ilgili belgelerden anlaşıldığına göre İntizâmî, müsveddelerini dönemin baş yazan konumunda olan Seyyid Lokman’ın kontrolü altında esere dönüştürmüştür (14).
Seyyid Lokman’ın Farsça ve manzum olarak kaleme aldığı Şehinşâhnâme’nin birinci cildi IH. Murad devrindeki çeşitli olayların anlatılmasından oluşmaktadır. Eserin ikinci cildinde ise içlerinde şehzade Mehmed’in 1582’de yapılan sünnet düğününün de bulunduğu 1582-1588 yıllan arasında geçen olaylara yer verilmiştir. Mehmet Arslan’ın Türk Edebiyatında Manzum Sûrnameler adlı kitabında verdiği bilgilere göre Şehinşâhnâme’nin 32b-88a varakları arasındaki bölümünde şehzade Mehmed’in sünnet düğününe yer verilmiş ve ayrıca eserde yer alan toplam 95 minyatürden 42 tanesi bu düğünün tasvirlerine aynlmıştır (109-110).
Arslan’ın kısaca tanıttığı eserle ilgili olarak yapılmış en önemli çalışma Nurhan Atasoy’un “III. Murad Şehinşahnamesi, Sünnet Düğünü Bölümü ve Philadelphia Free Library’deki İki Minyatürlü Sayfa” başlıklı makalesidir. Atasoy, bu makalede, Seyyid Lokman’ın eserini, özellikle de sünnet düğünü ile ilgili bölümü tanıttıktan sonra düğünle ilgili minyatürler üzerinde durur.
Şehinşâhnâme, Sûrnâme-i Hümâyûn’un tek minyatürlü nüshası olan Topkapı nüshasından sonra 1582 şenliğini resimlerle anlatan ikinci önemli eserdir. Bu eserdeki minyatürlerin hangi nakkaşın idaresinde ve kimler tarafından yapıldığına dair hiçbir kayıt yoktur (362). Ancak Atasoy, eserdeki minyatürlerin Sûrnâme-i Hümâyûn’un Nakkaş Osman ve ekibi tarafından hazırlanan minyatürlerine üslûp özellikleri
bakımından çok benzediğini ve böyle bir benzerliğin Şehinşâhnâme’deki minyatürlerin de aynı ekibin elinden çıktığı konusunda şüphe bırakmadığını belirtir. Sûrnâme-i Hümâyûn’daki minyatürlerde yer alan pek çok figür, sahnelerin düzenlenişi Şehinşâhnâme’deki minyatürlerde de aynı şekilde yer alır. Yalnız, Sûrnâme-i Hümâyûn’da 250 sahneye bölünerek anlatılan 52 günlük düğün, Şehinşâhnâme’de bir sahneye birkaç gösteri ve olay sıkıştırılarak daha az sahnede anlatılmıştır. Atasoy’a göre minyatür kompozisyonlarının bu şekilde yapılması düğünün hareketliliğini ve neşesini daha iyi yansıtmış ve daha başarılı olmalarını sağlamıştır.
Eserin minyatürleri arasında eksik sayfalar vardır, ancak Free Library of Philadelphia’da bulunan iki minyatürlü yaprak üzerinde yapılan çalışmalarla, bunların Şehinşâhnâme’ye ait olduğu tespit edilmiştir (362-64). Atasoy, makalesinde, metinde yer alan şenlikle ilgili olayların anlatıldığı başlıkların ve ayrıca açıklamalarıyla birlikte konuyla ilgili minyatürlerin bir listesini verir. Bu listelerden anlaşıldığına göre 1582 şenliği, Şehinşâhnâme’de Sûrnâme-i Hümâyûn ve Câmi ’ü-l Buhûr Der Mecâlis-i Sûr’a kıyasla daha kısa bir biçimde, ayrıntılara inmeden anlatılmıştır (366-370). Yine de metindeki başlıklarda ve minyatürlerde şenliğin bütün önemli olaylarını bulmak mümkündür.
1582 şenliğini konu edinen bir diğer metin Farsça olarak kaleme alınmış 12 yapraklık küçük bir eser olan Zübdetü ’l-Eş ’âr’dır. Eser, 1582’de yapılan sünnet düğünü dolayısıyla hediye olarak sunulmuştur (Toska 293). Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan Kitaplığı’nında bulunan bu esere 1582 şenliği ile ilgili olarak ilk kez Orhan Şaik Gökyay dikkat çeker. Ancak, Gökyay’ın “Bir Saltanat Düğünü” adlı makalesindeki bir dipnotta eserle ilgili olarak verdiği bilgide “Farsça olan bu manzumelerde şehzade Mehmed’in sünnet düğünü ile ilgili hiç bir tasvir yoktur”denilmektedir (21).
Zübdetü ’l-Eş ’ar’dan söz eden ikinci kaynak ise Mehmet Arslan’ın Türk Edebiyatında Manzum Sûrnameler başlıklı çalışmasıdır. Arslan, Gökyay’dan farklı olarak eserin bazı beyitlerinde 1582 yılındaki III. Mehmed’in sünnet düğününü anlatan bilgiler bulunduğunu, ancak kasidenin tam olarak bir sûriyye kasidesi özelliği taşımadığını belirtir. Arslan’a göre eser bir tür III. Murad övgüsüdür (110).
Zübdetü ’l-Eş ’ar üzerine ilk kapsamlı çalışma ise Zehra Toska’nın “Bir Armağan: Zübdetü ’l-Eş'ar” başlıklı makalesidir. Toska makalesinde, araştırmalar sonunda eserin şairinin kimliği hakkında ulaştığı bilgilere yer verir. Makalede ayrıca, sûriyye kasidesi, onun başında bulunan mesnevi şeklinde yazılmış altı beyitin transkripsiyonlu metni ve bazı beyitlerin açıklamaları bulunmaktadır.
Yazar, metnin tam bir tercümesini de yapmıştır. Zehra Toska, daha önce eserle ilgili yapılan değerlendirmelerin aksine, metinde III. Murad’m övgüsüyle birlikte şehzadenin sünnet düğününün de anlatıldığını belirtir. Yazara göre değerlendirmelerdeki eksiklik daha önce metnin tam bir incelemesinin yapılmamış olmasından ileri gelmektedir (295). Toska’nın, Fehmi Edhem Karatay’ın harsça Yazmalar Katalogu’nda verilen bilgilerden aktardığına göre eserin şairi Hoca Saadeddin’dir ve bu bilgi eserden söz eden diğer kaynaklarda da tekrarlanır (294-95).
Fakat yazarın eserle ilgili olarak yaptığı araştırmalar sonucunda ulaştığı bilgilere göre Zübdetü 7- Eş ’ar, diğer kaynaklarda verilen bilgilerin aksine Hoca Saadeddin’in değil, 1592’de Doğancıbaşı, 1598’de Bosna valisi olan ve 1603 yılında Osmanlı-Habsburg savaşı sırasında ölen Derviş Paşa’nındır.
Zübdetü 7- Eş ’ar mesnevî şeklinde yazılmış olan altı beyitlik bir takriz bölümüyle, düğünün anlatıldığı sûriyye kasidesinden oluşmaktadır. Kasidede şenliğe ilişkin olarak yapılan betimlemeler, Nev’î Efendi’nin kasidesine benzer nitelikler gösterir. İlk olarak, Nev’î’nin kasidesinin girişinde olduğu gibi şenlik için yürütülen
hazırlıkları ve süslemeleri betimlemek üzere “şenlik münasebetiyle yeryüzünün, gökyüzünü aratmayacak bir yüceliğe ulaştığı” söylenir (Toska 305). Kasidenin çeşitli yerlerinde, Nev’î Efendi’nin kasidesinde olduğu gibi şenliğin önemli öğelerinden olan nahıllar betimlenir (305, 308, 318). 7. ve 10. beyitlerde yine şenliğin önemli öğelerinden olan ve şenlik süresince istisnasız her gün yapılan ateş işleri ve fişek gösterileri betimlenmektedir (306-307). Bunlardan başka şenlikle ilgili olarak Nev’î’nin kasidesinde de rastlanan düğün saçılığı, şenlikte padişahın halka altın ve gümüş paralar saçması, kâfirlerin müslüman olması, şehzadenin sünnet edilmesi, verilen ziyafetler gibi konulara değinilmiştir.
B. Diğer Metinler
Bu bölümde 1582 şenliği ile ilgili bilgiler içeren tarih kaynakları ve yabancı gezginlerin anlatıları tanıtılmaktadır. Bu çalışmanın asıl konusu 1582 sûmâmeleri olduğundan, tezde söz konusu kaynaklardan yararlanılmamıştır. Yine de, 1582 şenliğiyle ilgili yapılacak başka çalışmalara kaynak oluşturması bakımından, burada bu kaynakların künye bilgilerine yer verilmiş, ayrıca içeriklerinden kısaca söz edilmiştir.
1. Tarih Kaynakları
1582 şenliği ile ilgili kayıtlar içeren tarih kaynaklarından biri Baron Joseph Von Hammer Purgstall’m “Hammer Tarihi” olarak bilinen Osmanlı Devleti Tarihi adlı kitabıdır. AvusturyalI bir diplomat ve tarihçi olan Hammer, 10 ciltlik eserinde 1582 yılında yapılan sünnet düğününe geniş yer ayırmıştır. Düğünden “Şehzade Mehmed’in Sünnet Düğünü” başlığı altında söz eden Hammer, düğün için bir yıl öncesinden başlanan hazırlıklardan, düğündeki gösterilerin niteliğine kadar uzanan geniş bir yelpazede ayrıntılı bilgiler verir. Yazar, düğün hakkında ayrıntılı bilgiler verişinin nedenini de ilgili bölümün sonunda şu sözlerle açıklar:
Bu düğün hakkında biraz tafsilat verişimiz, birkaç sene müddetle Sultân Murad’ın bütün düşünce ve konuşmaları buna hasredilmiş olmasından ve Avrupa hükümetlerinin o zamanlar henüz korkmakta bulunduğu Devlet’in durumuna ve özellikle elbise bakımından ne türlü tekellüfât ve tezyînât ihtiyâr olunduğuna ve Devlet büyüklerinin dâirelerinde birçok delikanlının refâhiyyet ve servet içinde beslenilmesinin şeref sayıldığına, halkın neden hoşlanıp ne ile eğlendiğine, san’at ve hirfet erbâbının resm-i geçitlerinde gösterdiğimiz veçhile, sanâyiin sınıflar arasında nasıl taksim edildiğine dâir târihi aydınlatacak ma’lûmât vermesinden dolayıdır. (2104)
Hammer’in sözlerinden de anlaşıldığı üzere, yazar 1582 şenliğinin OsmanlI’nın toplum ve kültür hayatına dair “tarihi aydınlatacak”pek çok göstergeyi içinde barındırdığı görüşündedir. Bu nedenle Hammer, bu önemli olayın ayrıntılı bir biçimde anlatmayı gerekli görmüştür.
Şenlikle ilgili kayıtlar içeren bir diğer tarih kaynağı, Gelibolulu Âlî’nin Künhü 7- Ahbâr’ıdır. Âlî, bu eserinde düğüne davet edilenlerden başlayarak düğün için yapılan çeşitli hazırlıklar, düğün sırasında yapılan gösteriler ve verilen ziyafetler hakkında bilgi verir. Âlî, düğüne kendisinin de davet edildiğini ve bu sırada Halep Tımarlan Defterdan olduğu bilgisini verir. Aynca, düğünle ilgili daha aynntılı betimlemelerin “Tafsîl-i pür der-Sürûr-ı Câmi ‘u’l-Buhûr” adlı kitabında bulunabileceğini söyler (386-397).
17. yüzyılda yazılmış bir tarih kitabı olan Solak-Zâde Tarihi’nde III. Murad dönemine ve dolayısıyla 1582 şenliğine dair kayıtlar vardır. Asıl adı Mehmed Hemdemi Çelebi (1590-1657) olan Solak-Zâde 17. yüzyılın önemli Osmanlı tarihçilerindendir. Solak-Zâde Tarihi’m günümüz Türkçesi’ne aktararak yayıma hazırlayan Vahid Çabuk’un eserin girişinde verdiği bilgilere göre yazar sarayda görevlidir (V). Solak- Zâde Tarihi’nin ilk bölümü yazarın kendi döneminden önce, yani OsmanlI’nın kuruluşundan 1622 yılına kadar olan zamanı kapsar.
Yazar bu bölümde pek çok Osmanlı kroniğini kaynak olarak kullanmış ve yararlandığı tarihçilerin isimlerini eserinde anmıştır. Bunlar arasında Nerî, Ruhî, İdris-i Bidlisî, Âlî ve Hasan Bey-Zâde sayılabilir. Solak-Zâde, eserinin “Sünnet Düğününün Tertibine Başlanması” başlıklı bölümünde 1582 şenliğine yer verir; ancak düğünle ilgili anlatısı pek ayrıntılı değildir.
Yazar, anlatısına İstanbul’da dört yerde süslü ağaçlar yani nahıllar yapıldığını ve bu süs ağaçlarının önce Eski Saray’a, daha sonra da Atmeydam’na getirildiğini anlatarak başlar. Solak-Zâde daha sonra düğünde yer alan gösteri ve ziyafetlerin düzeninden kısaca söz eder. Eğlencelerin kırkıncı gününde şehzadenin sünnet edilmesinden sonra, şenliğin 12 gün daha devam ettiğini ancak yeniçerilerle sipahiler arasında çıkan bir kavgadan dolayı düğünün bitirilmesine karar verildiğini bildirir.
Peçevî Tarihi’nde de Şehzade Mehmed’in sünnet düğününe ilişkin kayıtlar yer almaktadır. Franz Babinger’in Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri adlı kitabında verdiği bilgilere göre İbrahim Peçevî, 1574 yılında Macaristan’da Fünfkirchen’de doğmuştur. Eserinde belirttiğine göre 14 yaşında Lala Mehmed Paşa’nın yanma sığınmış ve uzun yıllar onun maiyetinde yaşamıştır. Peçevî’nin OsmanlI’nın 1520-1639 yıllarını konu alan tarih kitabı bu dönem için önemli kaynaklardan biridir (211-212). Kitabında 1582 şenliğine “Şehzade Mehmet’in Sünnet Düğünü Hazırlıklarına
Başlanıldı”, “Sünnet Düğününün Başlaması” ve “Bu Düğün Sırasındaki Bir Olayın Özet Olarak Beyanı” başlıkları altında yer verir. Peçevî, bu başlıklar altında düğüne çağrılan davetlileri sıralar ve yapılan hazırlıklardan kısaca bahseder. Her gün çok çeşitli eğlenceler düzenlendiğini ve bütün bunların tarihçiler tarafından mümkün olduğunca tasvir edilip açıklandığını belirtir; ama bunlarla ilgili fazla ayrıntı vermez. Yalnız, düğünün sona ermesine sebep olan, yeniçeriler ve sipahiler arasındaki kavgayı ayrıntılı bir şekilde anlatır (311-312).
Bostanzâde Yahya Efendi’nin 17. yüzyılda kaleme aldığı Târih-i SâfTuhfetü 7- Ahbâb adlı eserde de şenlikten söz eden kısa bir bölüm vardır. Eser, Necdet Sakaoğlu tarafından günümüz Türkçesine aktarılmıştır. Sakaoğlu’nun eserin önsözünde verdiği bilgilere göre Târih-i Sâf/Tuhfetü ’l-Ahbab 1616 yılına yakın bir tarihte yazılmış kısa bir genel tarihtir. Eser çoğu Türk olan 300 kadar müslüman hükümdarın tanıtılmasıyla 8 hikâyeden ibarettir. Eserde kitabın yazıldığı devrin padişahı olan I. Ahmed (1603-1617) dışında 13 Osmanlı padişahı daha tanıtılmıştır.
Bunlar arasında III. Murad da bulunur. Yazar, III. Murad’la ilgili bölümde, Şehzade Mehmed’in sünnet düğününden de söz eder. Düğündeki şaşırtıcı gösterilerin her birinin ayrı bir kitap dolduracak nitelikte olduğunu belirten Bostanzâde, şenliğin niteliği ve etkinliklerden kısaca bahseder. Gösterilerden iki örnek verdikten sonra da şenliğin bu kısa özetlemeye sığmayacağını belirtir (108-109).
Selânikî Tarihi Kanunî Sultan Süleyman’ın saltanatının son yıllarıyla III. Mehmed’in saltanatının ortalarına kadar olan 1563-1600 yılları arasındaki dönemi kapsar. Eser Mehmet İpşirli tarafından latin harflerine aktarılmış ve yayıma hazırlanmıştır. Selânikî eserinde III. Murad devrinin önemli olaylarından biri olan şehzade Mehmed’in sünnet düğününe de yer vermiştir. Yazar, düğünle ilgili çeşitli bilgileri şu başlıklar altında verir: “Kıssa-i Sûr-ı Sünnet-i hümâyûn-ı Şehzade Sultân Mehmed ve sâ’ir tedbîr-i mülk”, “Sünnet-i Şehzade içün memâlik-i mahrûsa hükkâmına ve sâ’ir mülûke ihbâr olduğı”, “Mühimmât-ı sûr-ı hümâyûn içün lâzım olan tedârük ü tedbîrâtdur”, “Sûr-ı hümâyûn içün Seyran-gâh tedârükidür”, “Erkan-ı sa‘âdetün oturacak yerleridür”. Selânikî, sünnet vesilesiyle düzenlenen şenliğin kendisinden çok düğün için yapılan hazırlıklarla ilgili bilgiler vermiştir (İpşirli 131-36)
2. Avrupalı Gezginlerin Anlatıları
1582 şenliğe davetli olarak çağrılan ya da şenlik yapıldığı sırada tesadüfen İstanbul’da bulunan çok sayıda yabancı gezgin tarafından kaydedildiğinden söz edilmişti. Osmanlı kaynaklarının fazla üzerinde durmadığı konuların anlamlandırılması bakımından, Avrupalı gezginlerin şenlikle ilgili ayrıntılı betimlemeleri önemli birer kaynaktır. Bu çalışmanın asıl konusu 1582 sûmâmeleri olduğundan, bu kaynaklardan yararlanılmamış, yalnızca künye bilgileri ve içeriklerinden kısaca söz edilmiştir. Anlatıların künyeleri ve içerikleri ile ilgili bilgiler için. Metin And ve Robert Elliott Stout’un çalışmalarıyla Library of Congress katalogundan yararlanılmıştır.
Michel Baudier’in şenlik hakkındaki anlaüsı kaynaklarda “Baudier” şeklinde geçmektedir. Bu metinle ilgili bilgiler Metin And’ın A History of Theatre and Popular Entertainment in Turkey (1963-64) adlı kitabında bulunabilir. And, bu kitabının ek kısmında Baudier’in kayıtlarının tamamına yer vermiştir. Baudier’in anlatısı kitabın künyesinde “The History of the Serrail and of the court of the Turkes wherein is seenethe image of the Ottoman Greatness.” başlığıyla verilmiştir. Edward Grimeston tarafından İngilizce’ye çevrilen bu belge 1635 yılında yayımlanmıştır
Blaise de Vigenere Bourbonnois’nın (1523-1596) çevirisini yaptığı Bizanslı tarihçi Laonicus Chalkokondyles’in L ’Histoire de la Decadance de L 'Empire Grec et Establissement de Celuy des Turcs (1632) kitabının ek kısmında şenlik hakkında yazılmış bir metin bulunmaktadır. Şenlik hakkında yazılmış Fransızca kaynaklardan biri olan bu metin, kaynaklarda “Blaise de Vigenere” olarak geçmektedir. Stout, De Vigenere’in bu metnin gerçek yazarı olup olmadığının bilinmediğini, ancak betimlemelerin bağımsız, orijinal bir kaynağa dayandığını belirtir (Stout 16).
Yazarı belli olmayan ve “Discours” olarak anılan bir diğer yabancı kaynak.
Metin And’ın 40 Gün 40 Gece adlı kitabında 1582 şenliğinden söz ederken yararlandığı kaynaklardan biridir. And, bu anlatının başlığım “Magnificences et Allegresses qui ont este faictes la Circoncision du Sultan Mehmed. Fils du Sultan Amuradh. Grand Empereur des Turcs” şeklinde verir. And’m verdiği bilgiye göre bu baskının üç yazması vardır.
“Fugger News-Letter” adıyla bilinen anlatı şenlik hakkında yazılmış Almanca kaynaklardan biridir. Bu kısa anlatı, bir gazete olduğu anlaşılan ve “Fugger Evi”ne İstanbul’daki bilinmeyen biri tarafından 1582 yılında yollanmıştır. Fugger News- Letters, daha önce tanıtılan Discours adlı anonim bir Fransız kaynağıyla benzerliklertaşır. Fransızca anlatının daha uzun ve ayrıntılı olması bu anlatının Fransızca kaynaktan derlenmiş olabileceğini gösterir.
Alman imparatorluğu elçisinin heyetinden olan Haunolth’un şenlik anlatısı yabancı gezginlerin anlatılan arasında en ayrıntılı ve uzun kaynaktır. Haunolth, Breslau asillerinden biridir. Karmaşık saray hayatı ve dinî kurumlar hakkında oldukça bilgili bir biçimde yazması ve anlatısında pek çok Türkçe terim kullanması, İstanbul’da bir süre bulunduğu izlenimi yaratır. Tarihçi Hammer, 1582 şenliği hakkında verdiği bilgileri Haunolth’un anlatısına dayandınr (Stout 14-15).
Şenliğe çağrılan Leh heyetinden George Lebelski’nin şenlik hakkında yazdıkları 1585 yılında İngilizce olarak yayımlanır. Robert Elliott Stout’un verdiği bilgilere göre bu metin şenliğin oldukça ayrıntılı ve uzun bir anlatımından oluşmaktadır ve olayların canlı bir şekilde betimlenmesi bakımından Van Hanuolth’un metninden sonra ikinci önemli Batı kaynağı sayılır (17-18). Metin And, 16. Yüzyılda İstanbul’da Hayat adlı kitabında Lebelski’nin anlatısının ismini “La declaration des jeux et magnifiques spectacles representeza Constantinople...” olarak verir (321).
Yine Stout’un verdiği bilgilere göre şenliğin İtalyan konuklarından hiçbiri şenliğe dair bir belge yayımlamamıştır; ancak 21 Temmuz 1582’de Le Vigne de Pera adlı bir İtalyan tarafından yazılıp İngiliz sarayına yollanan bir mektup bulunmaktadır. Bu mektubun İngilizce çevirisi 1909 yılında yayımlanmıştır.
Şenlik üzerine yazılmış Almanca kayıtlardan biri Lewenklaw’a aittir. Metin And’ın lö.Yüzyılda İstanbul ’da Hayat adlı kitabında verdiği bilgilere göre LewenklawTürkler üzerine kapsamlı çalışmalar yapmıştır. Türkçe tarihleri bir Avrupa diline çeviren ilk tarihçi olarak bilinir. 1584 yılında İstanbul’daki elçi Heinrich von Lichtenstein’ın yanında bulunmuştur. Lewenklaw’m eserinde Haunolt (I), Haunolt (II) ve Besolt’un tam metinleri yer alır (321). And, 40 Gün 40 Gece adlı kitabında yazann tam adını “Johannes Lewenklaw” ve eserinin başlığını “Neuwe Cronica Türckischer Nation” olarak verir. And, kitabında bu anlatıdan şenliğe dair çeşitli alıntılar da yapar.
Metin And, şenlik hakkında yazılmış Almanca kaynaklardan biri olan Reinhold Lubenau’nun anlatısının başlığını 40 Gün 40 Gece adlı kitabının kaynakçasında Beschreibung der Reisen des Reinhold Lubenau olarak verir. Eserin künyesi Libray of Congress katalogunda da aynı şekilde geçmektedir. And, künyede ayrıca eserin W. Sahm tarafından yayına hazırlandığı ve Königsberg Devlet Kitaplığındaki yazmanın çok geniş olduğu bilgisini de verir. (316).
40 Gün 40 Gece'de Lubenau’nun metninden pek çok alıntı da yapılmıştır. 1556-1631 yılları arasında yaşamış AvusturyalI bir gezgin olan Lubenau, yolculuklarından birinde Osmanlı Devleti’nde bulunduğu sırada Şehzade Mehmed’in sünnet şenliğine tanık olmuş ve bu şenliği oldukça ayrıntılı bir biçimde kaydetmiştir. Yazar özellikle şenlikteki yiyecek, içeceklere ve verilen ziyafetlere ilgi göstermiş, bunlar hakkında kayıtlar tutmuştur. Lubenau, anlatısının sonuna 16. yüzyıl Osmanlı Devleti’nde gündelik dilde kullanılan sözcüklerin anlamlarına yer verdiği bir bölüm de eklemiştir (Lubenau, 49-66).
Fransız gezgin Jean Palerne’nin (1557-1592)1606’da yayımlanan Peregrinations adlı kitabında yer alan kayıtlar da şenlik hakkında yazılmış önemli kaynaklardandır. Stout bu kaynağın elçilerin tören ve kabullerini betimlemesi bakımından önemli olduğunu belirtir (17). Stout’un verdiği bilgilere göre bu kaynak ayrıca Fransız tarihçi Baudier’in 1618’de yayımlanan kitabının III. Murad’ın düğün şenliğine ayrılmış olan bölümünün de temelini oluşturmaktadır (18)
1582 Şenliği Sûrnâmelerinde Anlatım Özellikleri
Sûrnâmelerin, konu edindikleri dönemin Osmanlı saray düzeni, âdet ve gelenekleri, zevk ve eğlence anlayışı, kıyafetleri, törenleri, müzik aletleri ve oyun biçimleri gibi konularda çeşitli bilgiler içermeleri bakımından önemli metinler oldukları, pek çok çalışmada ifade edilmiştir. Bu bilgilerin bir edebiyat metnine dönüşerek nasıl aktarıldığının ise ayrıca ele alınması gerekir. Sûrnâmeler hem edebî birer tür olarak hem de şenliklerin edebiyatla ilişkisine dair içerdikleri veriler bakımından yazıldıkları devrin dil ve edebiyat anlayışını yansıtırlar.
1582 şenliği ile ilgili edebî eserler arasında Gelibolulu Âlî’nin Câmi ’ü ’l-Buhûr Der Mecâlis-i Sûr’u ve İntizâmî’nin Sûrnâme-i Hümâyûn’u ayrıntılı anlatımlarıyla şenlik hakkında en fazla bilgi veren iki eserdir. Bu eserler, sûrnâme türünün ilk örnekleri sayılmaları bakımından da özel bir öneme sahiptir.
Bu bölümün temel amacı, iki sûrnâme metninin şenliği edebî bakımdan ne şekilde yansıttıklarını saptamaktır. Bu amaçla, şenliğin iki sûrnâmede nasıl ele alındığı, şenlikle ilgili hangi yönlerin öne çıkartıldığı, yazarların olaylara bakış açıları ve bunu metinlerde yansıtma biçimleri gibi konular üzerinde durulmaktadır. İki sûrnâmede 1582 şenliğine farklı biçimlerde yaklaşılır. Gelibolulu Âlî, surnâmesinde şenlik etkinliklerini konularına göre gruplandırarak, İntizâmî ise şenliği gün gün ve gösterilerle ilgili pek çok ayrıntı vererek anlatır. Bu çalışmada, Câmi ’ü
Buhûr Der Mecâlis-i Sûr’un Ali Öztekin tarafından yapılan eleştirel yayını ile Sûrnâme-i Hümâyûn’un Viyana ve Süleymaniye nüshaları kullanılmıştır. Ayrıca gerekli yerlerde Sûrnâme-i Hümâyûn’un Topkapı nüshasına ve bu nüshada yer alan şenlik minyatürlerine de başvurulmaktadır. İlk alt başlıkta, Câmi ’ü ’l-Buhûr Der Mecâlis-i Sûr biçimsel özellikleri ve şenliği ele alınış biçimi açısından değerlendirilmektedir. İkinci alt başlıkta ise Sûrnâme-i Hümâyûn aynı kriterler kullanılarak ele alınmaktadır.
A. Câmi’ii ’l-Buhûr Der Mecâlis-i Sûr
Gelibolulu Âlî’nin 1583 yılının son altı ayında yazdığı bu sûmâmenin adı pek çok kaynakta “Câmi-ü’l-Hubûr Der Mecâlis-i Sûr” şeklinde geçer. Oysa Gelibolulu Âlî, eserin sonunda yer alan şu beyitte kitabın adını “Câmi’ü’l-Buhûr” koyduğunu açıkça belirtmektedir: Dürr-i nazmın arî -i nûr itdüm | Nâmını Câmi u’l-Bu ûr itdüm (Öztekin 3-4)
Câmi ’ü ’l-buhûr Der Mecâlis-i Sûr’un büyük bir bölümü manzum olarak ve mesnevî biçiminde, bazı bölümleri de mensur olarak yazılmıştır. Eserde üç mensur bölüm vardır. Bunlar Âlî’ye gönderilen davet mektubu, Âlî’nin bu mektuba cevabı ve eserin sonunda yer alan Kanûnî’nin şehzadeleri Mustafa, Mehmed ve Selim için 1530 yılında yapılan sünnet düğününün özetidir. 1530 Şenliği’nin özeti “zeyl” (ek) bölümünde verilir. Âlî, özetin başında bu bölümü 1582 şenliği ile karşılaştırılabilmesi için eklediğini belirtir. Eser kısa bir giriş, sekiz bölüm, sözü edilen zeyl ve bir hâtime’den oluşur.
Âlî, şenlikteki olayları gün gün değil, konularına göre gruplandırarak anlatır. Bu alt başlıkta sûmâmenin her bir bölümünde yazarın öne çıkarttığı öğeler üzerinde durulmakta ve anlatım özellikleri değerlendirilmektedir. Mesnevilerde metin içindeki gazeller dışında genellikle tek bir vezin kullanılır. Gelibolulu Âlî ise, sûrnâmesini mesnevi biçiminde yazmasına karşın, farklı konular için 16 değişik vezin kullanmıştır (Türk Edebiyatında Manzum... 38). Yazarın vezin kullanımı gibi, fiil kullanımı da konulara göre değişir.
Ali Öztekin, bu farklı kullanımların anlatıma akıcılık kazandırdığı görüşündedir: Âlî, mesnevide, sebeb-i te’lif dışında olayı hikâye ederken, üçüncü şahıs ağzında dili-geçmiş zaman ekini kullanır. Fakat, sünnet düğünü şenliklerinin hareketliliğini ve heyecanını anlatırken, değişik fiil zamanlarının hikâyesini kullanarak, nazmı yeknesaklıktan kurtarıp, anlatıma kıvraklık ve heyecan katar. Örneğin, bir kadının süvari kılığına girerek meydana gelip at koşturmasının anlatıldığı bölümde farklı zaman kalıpları kullanmıştır.
Yazar, anlatımına geçmiş zamanın hikâyesini kullanarak başlar: “ âhir oldu bir aceb nâ-dîde kâr /Eyledi tebdıl-i üret rüzigâr” (Meydana tuhaf görülmedik bir iş geldi / Şeklini değiştirdi rüzgar) (73a- 1842 / 220). Kadının nasıl kılık değiştirdiği betimlenirken ise, geçmiş zamanın rivayeti kullanılır: “Başına geymiş sipâhî kisvetin / Bağlamış serheng-i şâhT hey’etin” (Giymiş üstüne sipahi elbisesini / Kıyâfetiyle kandırmış sultanın çavuşlarını) (73b-1847 / 220). Seyircilerden birinin kadını tanıyıp ifşa etmesiyle kadının tutuklanması ise geniş zaman kalıbı kullanılarak anlatılmıştır: abs olunması o gün mefrüz olur ( Öztekin 220)*
Gelibolulu Alî, ertesi gün kadının kendini savunmasını kadının kendi ağzından, yani birinci tekil kişi anlatımı kullanarak aktarır: “Rağbetümdendür bu fu şumdan degül / Seyr ider zen çok hemân bir ben degül” ( [Bu yaptığım] iffetsizliğimden değil, düğüne ilgimdendir / Hem benim gibi gösterileri seyreden pek çok kadın var) (74a-1863 / 221). Görüldüğü gibi yazar anlatımda değişik zaman kalıpları kullanmış ve bu sayede metni daha akıcı hâle getirmiştir.
Sûrnâmenin “Giriş” bölümünde Allah’a ve Peygamber’e övgünün yanı sıra sünnet geleneğinin kökeni ve yararlarının anlatıldığı bir bölüm de yer alır. Eserin ilk bölümü düğün için yapılan hazırlıklara ve gönderilen davetiyelere ayrılmıştır. Âlî’nin metinde anlattığına göre düğünden bir yıl önce hazırlıklara başlanır. Düğün için “[h]er diyârun güzide urfeleri / câna lâyı uceste tu feleri”, yani “her yerden türlü güzellikteki tuhaf ve şaşılacak şeylerle uğurlu hediyeler getirilir” (5a-45 / 95). Sünnetdüğünü için dört yana davetiyeler yazılıp yollanır.
Âlî’nin sıraladığı davetliler arasında Mekke şerifi; Tatar ve Özbek hanları; Mısır, Şam ve Hicaz emirleri; Eflak, Boğdan, Erdel, Rusya, İspanya ve Venedik kralları bulunur. Mektupların yazılışında ve genel olarak şenliğin organizasyonunda, daha önceki devirlerin örneklerine başvurulmuştur. Osmanlı Devleti içindeki çeşitli İdarî bölgelere ve yabancı devletlere yollanan bu davet mektuplarından biri, o sırada Halep’de defterdarlık yapan Gelibolulu Âlî’ye gelmiştir. Âlî, sûrnâmede, bu davet mektubuyla, kendisinin cevâben yazdığı mektuba da yer verir.
Âlî, birinci bölümde son olarak, şenlik öncesinde devlet erkânına verilen bir ziyafeti anlaür. Bu ziyafet için, düğün boyunca gösterilerde sık sık görülen şeker alayı hazırlanmıştır. Şekerden yapılmış hayvan ve bitkilerden oluşan bu alay. Kaptan Paşa Sarayı’ndan ziyafetin verildiği Atmeydanı Sarayı (İbrahim Paşa Sarayı)’na getirilir. Metin And, şekerden yapılmış bu tasvirlerin bazılarının tek kişinin taşıyabileceği büyüklükte, bazılarının ise ancak üç dört kişinin ya da tekerlekli bir arabamn taşıyabileceği büyüklükte olduğunu belirtir. Bu tasvirler“sükker nakkaşı” adı verilen ve genellikle Yahudi cemaatinden olan kişiler tarafından yapılıyordu. And, şekerden hayvan, bitki ve kimi zaman da insana benzeyen tasvirler yapma geleneğinin Rönesans şenliklerinde de bulunduğunu söyler. Avrupa’da bu tasvirlere sottelles, zuckerwerk ve sutteltirs gibi isimler verilmiştir (Osmanlı Şenliklerinde Türk... 92).
İkinci bölümde, padişahın yüksek devlet görevlileriyle düğün hakkında görüşmesi, şehzadenin giydirilmesi ve halka tanıtılması anlatılır. Âlî’nin anlatımına göre Cemâziyelevvel’in 16. günü Atmeydanı Sarayı’na gelen padişah, sarayın süslenmesini emreder. Daha sonra vezirler ve sarayın ileri gelenleri düğün organizasyonunu görüşmek üzere yine Atmeydanı Sarayı’nda verilen bir ziyafette toplanırlar. Bu toplantıda görüşülen konulardan biri, daha önceki düğünlerde Âlî, devlet kapısında böylesine basit bir işi bile yapacak kimsenin bulunmayışına, cahillerin bolluğu karşısında, hüner sahiplerinin az oluşuna yazıklanır. Âlî’nin bu eleştirisi, biraz da kendisine hak ettiği görevlerin verilmediğini düşünmesiyle ilgili olsa gerektir; çünkü bu eleştirilerin hemen ardından kendisinin ne kadar hünerli bir yazar olduğunu anlatır ve eğer bu iş kendisine verilmiş olsaydı çok güzel bir iş çıkaracağını belirtir.
Sûrnâmenin ilk iki bölümündeki anlatımdan yola çıkılarak eserin hangi amaçla kaleme alındığı, yazarın toplumsal konumu ve sarayla ilişkisi gibi konularda bazı yorumlar yapılabilir. Osmanlı Sarayı için çok önemli bir olay olan böyle bir kutlamaya davet edilmiş olması, çeşitli devlet memuriyetlerinde bulunduğu bilinen Gelibolulu Âlî’nin, yazar olarak da belirli bir saygınlığa sahip olduğunun bir göstergesi sayılabilir. Şenlik, kendilerini kanıtlamak isteyen yazar ve şairler için kuşkusuz önemli bir fırsattır.
Ancak Âlî eserinin başında, bu sûrnâmeyi yazma sebebinin şiirdeki ustalığını kanıtlamak olmadığını, buna zaten ihtiyacı bulunmadığını anlatır. Âlî, sûrnâmeyi hâlini arz etmek için yazdığını ve bunun yükselip bir makam elde etmesine vesile olabilecek bir hizmet olduğunu belirtir. Bu anlatımlardan, yazarın toplumsal olarak belirli bir konuma eriştiği hâlde bundan hoşnut olmadığı ve daha yüksek bir mevkiye ulaşmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Nitekim, ikinci bölümde, davet mektuplarını anlattığı kısımda bu konuya bir kez daha değinmektedir.
Davet mektuplarının bir türlü yazılamayışını küçümseyen yazar, Bâb-ı Âlî’nin davet mektubu yazmayı bile beceremeyen bilgisiz kişilerle dolu olduğundan ve kendisi gibi yetenekli yazarlara iş verilmediğinden şikayetçidir.Alî, eserin ikinci bölümünde kendisine ayırdığı bu oldukça uzun kısımdan sonra şenlikle ilgili olayları betimlemeye geri döner. İlk olarak 360 kadar nahılın, her biri bir yeniçeri tarafından taşınarak Eski Saray’a getirilişini betimler. Bu nahıllardan bazılan öyle büyüktür ki, bazı sokaklardan geçebilmesi için evlerin bir bölümü yıktınlmıştır.
Şenliği anlatan yabancı gezginlerden Haunolth da nahıllann geçeceği yol üzerindeki cumba ve saçaklann yanı sıra, sokak köşelerindeki bazı evlerin yıkılarak yollann genişletildiğini yazar (aktaran Nutku “Eski Şenlikler” 112). Gelibolulu Âlî ise anlatısında, ev sahipleri için bu durumun üzüntü değil, sevinç kaynağı olduğunu, çünkü evlerin eskisinden daha güzel bir biçimde onarıldığını belirtir. Âlî’nin bu yorumu, sûmâmenin genelinde olduğu gibi imparatorluğu yücelten söylem içinden konuştuğunu gösterir niteliktedir.
Gelibolulu Âlî, sûrnâmesinin üçüncü bölümünü düğün için gönderilen hediyelerin dökümüne ayırmıştır. Sezer Tansuğ’un sûrnâmeleri bir edebî tür olarak Anadolu düğünlerinde gelen hediyelerle, hediye getirenlerin adlarının yazıldığı kayıt defteri tutma geleneğine bağladığından daha önce söz edilmişti (13). Âlî’nin, sûrnâmesinin bir bölümünü tamamen hediyelerin dökümüne ayırması ve esnaf alaylarını anlattığı bölümde de esnaf tarafından padişaha sunulan hediyeleri sıralaması Tansuğ’un bu savını destekler niteliktedir.
Düğün için gelen hediyelerin önemli bir kısmını dönemin ünlü edebî eserleri ve kitapları oluşturduğundan, anlatının bu bölümü şenlik ve edebiyat arasındaki ilişkiye dair ipuçları elde edilebilmesi açısından önemlidir. Necdet Sakaoğlu’nun verdiğibilgilere göre III Murad, güzel sanatlara, özellikle de şiire olan ilgisiyle tanınan bir padişahtır. III. Murad’ın Türkçe, Farsça ve Arapça divanları ve Fütuhat-ı Siyam adlı tasavvuf konulu bir eseri vardır. Yabancı elçilerin kendisine değerli kitaplar hediye etmeleri, İstanbullu sanatçıların ona dîvanlar, minyatürlü eserler sunmaları padişahın edebiyata olan ilgisine bağlanabilir (Bu Mülkün Sultanları 178-180). Nitekim, Câmi ’ü ’l-buhûr Der Mecâlis-i Sûr’da Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü için getirilen hediyelerin sıralandığı bölümde anlatılanlara göre, padişaha ve şehzadeye sunulan hediyelerin önemli bir kısmı kitaplardan oluşmaktadır.
Örneğin, Özbek Ham’nın yolladığı hediyeler arasında iki Kur ’ân-ı Kerîm ve Fuzûlî’nin Şah u Gedâ mesnevisi vardır (Öztekin 23). Acem Şâhı’nın hediyeleri arasında Kur ’ân-ı Kerîm, Firdevsî’nin Şehnâme’si, Hând-mir Gıyâsü’d-Dîn Muhammed’in Hulâsetü ’l-Ahbâr’ı, Bihzad tarafından nakşedilmiş NizâmîHamsesi, Hâcû-yı Kirmânî külliyâtı, Sultan Hüseyin Dîvânı ve Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn’’undan oluşan 18 kitap bulunmaktadır (24). Mirza Hamza Bin Hûda-bende’nin hediyeleri de bir Kur ’ân-ı Kerîm, Mîr Ali tarafından hatlanmış, bazı yerleri resimli bir cönk ve bir Nizâmî Hamsesi’nden oluşur. İbrahim Han’ın hediyeleri arasında bir Kelâm-ı Kadîm’\ç bir Şehnâme vardır (26). Şah’ın kızkardeşinin saray hizmetçilerine yolladığı hediyeler arasında da kitaplar bulunması dikkat çekicidir (28).
Devlet erkânının getirdiği hediyeler arasında da çok sayıda kitap bulunur. Örneğin Vezir-i Âzam Sinan Paşa’nın şehzadeye sunduğu hediyeler arasında Kelâm-ı Kadîm, Şeyh Sâdî külliyâtı, Şirazlı Hâfız Dîvânı ve Nizâmî Hamse’sı bulunur (29). Aynı şekilde, üçüncü vezir Siyâvuş Paşa’nın padişahın annesine ve şehzadeye minyatürlü birer Şehnâme sunduğu kaydedilmiştir (30). Görüldüğü gibi, doğu ülkelerinden ve devlet protokolünden gelen hediyelerin önemli bir kısmını kitaplar oluşturmaktadır. Sûrnâmede hediye olarak gönderilen kitaplarınlistelenmesi, dönemin edebî yaşantısıyla ilgili pek çok konuya ışık tutar.
Hediye edilen kitaplara bakılarak, o dönemde hangi yazarların eserlerine değer verildiği, hangi eserlerin çok okunduğu gibi konularda bazı yorumlara ulaşılabilir. Örneğin Fuzûlî ve Nizâmî’nin eserleri Kur ’ân-ı Kerîm’den sonra en fazla hediye edilen kitaplardır. Bu bilgiden yola çıkılarak, bu yazarların o dönemde oldukça “popülef ’ oldukları söylenebilir.
Eserin dördüncü bölümünde esnaf alayları ve bunların geçit sırasında yaptığı gösteriler anlatılır. Her bir grup gösterisinin sonunda padişaha saygı ve bağlılığım bildirerek getirdiği hediyeleri sunar. Âlî, bazı esnaf gruplarının geçişini ve gösterilerini ayrıntılı bir biçimde betimlerken, bazı grupların sadece adını anar. Bu bölüm sûrnâmenin en uzun bölümüdür. Âlî, esnaf alaylarının anlatımında bu alaylara katılan gruplarla ilgili pek çok ayrıntıya yer vermiştir. Bu anlatımlardan esnafın geçişinde belirli bir sıra gözetilip gözetilmediğini anlamak pek mümkün değildir. Ancak bazen (çamaşırcılar ve sabuncular gibi) birbiriyle ilişkili sayılabilecek meslek gruplan arka arkaya geçer.
Esnaf gruplannın giyimi ve yaptıkları gösteriler, söz konusu mesleği çağnştıran sözcükleri içeren çeşitli benzetme ve deyimler kullanılarak betimlenir. Örneğin “câme- şûyların” yani çamaşır yıkayıcıların geçişi anlatılırken sabun, su, kir, temizlik gibi sözcükler kullanılarak çeşitli benzetmeler yapılır. “ ur-ı abüngibi ale’l-ıtlâ /Ezilüp yanma düşüp uşşâ ” (46a-1102 / 168) dizelerinde âşıklar rastgele ezilip yere düşen sabun kalıplarına benzetilir. Sonraki dizede ise, bu âşıklann durmadan döktükleri gözyaşlan ile etrafı temizledikleri söylenir.
Çamaşırcılann geçişi, her bir meslek grubunun geçişinde olduğu gibi, bu meslekle ilişkili sözcüklerle yapılan bir dizi benzetmeyle anlatılmaktadır. Âlî, benzer şekilde, gözlükçülerin geçişinin anlatıldığı kısımda da içinde “göz”, “görmek” vb. sözcükler bulunan deyimleri kullanır: “Olup gözlikciler da i hüveydâ / İdüp göz görmedik gözlikler inşâ” (45a-1073 / 166). Gelibolulu Âlî, sûmâme metninin nerdeyse tamamında bu tür benzetmeler kullanır.
Beşinci bölüm düğün süresince yapılan gösterilerin anlatımına ayrılmıştır. Kale cengi oyunu (maket bir kalede yapılan temsilî savaş gösterisi), Atmeydam’ndaki dikili taşa çıkma gösterisi, tüfek ve okla yapılan atış gösterileri, cirit ve matrak oyunları yapılan gösterilerden bazdandır. Bu bölümde ayrıca bazı meslek gruplannın hazırladıklan maket ve gösterilerle geçiş yaptığı da anlatılmaktadır. Örneğin, hamamcılar her şeyiyle gerçek bir hamamı andıran temsilî bir hamamla gelirler. Benzer şekilde, denizciler de yaptıklan bir gemiyi tekerlek üzerinde karada yürütürler.
Altıncı bölümde düğün boyunca verilen ziyafetler anlatılmaktadır. Düğün boyunca Atmeydam’nda çeşitli gruplara verilen ziyafetler ve bu ziyafetlerdeki yemeklerin zenginliği aynntılarıyla betimlenir. Yazarın anlatımına göre ziyafetler için Atmeydam’na gölgelikler kurulur. Bu ziyafetlerde ilk olarak düğünde hizmet eden görevliler ağırlanır. Bu görevliler için 300’den fazla sofra kurulur ve toplam onbeş bin kişiye yemek verilir (79a-79b / 232). Bundan sonra düğün boyunca çeşitli devlet görevlilerine ziyafetler verilir.
Yemeklerin zenginliği ve bolluğunun abartılarak anlatıldığı bu betimlemelerde, devletin “zenginliğini” ve “cömertliğini” öne çıkartan bir söylem benimsenmiştir. Yazar, anlatısında, ziyafet verilen grubun niteliğine göre yemek düzeninin değiştiğini de vurgular. Örneğin, Rumeli ve Anadolu Tımar sipahileri için verilen ziyafette tımar ehli olan köylülerin sofraya homurtularla hücum edip. yemeklerini sakal ve bıyıklarına bulaştırarak yemeleri özellikle belirtilen bir ayrıntıdır (83b / 240).
Çeşitli gruplar için düzenlenen ziyafetlerin yanı sıra halka her hafta yemek verilir, ayrıca çanak yağmaları yapılır. Hemen her gün yapılan çanak yağmalan ve verilen ziyafetlerin Âlî sûmâmesinde en küçük aynntısına kadar anlatılmış olması, bunlann devletin “zenginliğini” ve “cömertliğini” gösterme biçimlerinden biri olduğuna işaret eder. Özellikle çanak yağmalan bir gösteri niteliği taşır. Meydanın çanak yağması için hazırlanışını resmeden minyatürlerde, yemeklerin padişahın şenliği izlediği yerin hemen önüne getirilmesi de, çanak yağmasının bir gösteri niteliği taşıdığına işaret eder (bkz. EK B.3).