Osmanlılarda Merasimlerin Toplumsal Kaynaşmaya ve Bütünleşmeye Katkısı
Mehmet IŞIK
Özet
Osmanlı Devleti’nde uygulanan merasimlerin toplumsal kaynaşma ve bütünleşmeye katkısı büyük olmuştur. Yapılan merasimlerin bazıları hem iç politikaya hem de dış politikaya yönelik propaganda aracı olarak kullanılmasına rağmen bunların sayısı azdır. Halkın birlik ve beraberlik içerisinde kardeşlik duygusuyla yaşamalarında merasimlerin büyük katkısı olmuş ve en buhranlı zamanlarda dahi Osmanlı toplumunda büyük parçalanmalar meydana gelmemiştir.
Giriş
Bireylerin ortak duygu, düşünce ve amaçlar doğrultusunda bir araya gelmeleri toplumların inşası açısında önemli olmuştur. Tarihin ilk evrelerinden itibaren sosyal ve kültürel ihtiyaçların artması ve ekonomik çıkarların insan ilişkileri üzerindeki bağlayıcılık özelliği, toplumların meydana gelmesini sağlamıştır.
Osmanlıların tarih sahnesine çıktığı yıllara kadar, Türkler aileler, sülaleler, boylar ve iller halinde kendilerini muhafaza etmişlerdir. Türk milletini bir arada tutan örfler, adetler, gelenek ve görenekler diğer milletlerde olduğu üzere birlik ve beraberliğin temel kaynağı olmuştur.
Aynı ülküler peşinde koşan insanların, kalabalık ailelerin ve sülalelerin ortak paydada birleşmelerinde, kan bağı, milli ve manevi hisler ile birlikte bu bağları güçlendiren ve yeri geldiğinde kardeşliği ve dostluğu hatırlatma görevini üstlenen merasimlerin de yabana atılmayacak ölçüde toplumsal kaynaşmaya ve bütünleşmeye katkısı olmuştur. Hatta biraz daha ileri gidecek olursak, büyük mücadeleler verilerek meydana getirilmiş olan sosyal yapının ve siyasi teşekkülün varlığını sürdürmesinde merasimler lokomotif görevi görmüştür.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden itibaren milli ve manevi değerlerin halka unutturulmaması ve bizzat yaşatılması devleti idare edenlerin en baş görevlerinden biri olmuştur. Devlet idarecileri bu görevi, toplumun bir arada yaşaması ve siyasi örgütün de ayakta kalması için kaçınılmaz bir şart olarak görmüşler ve bu doğrultuda hareket etmişlerdir. Osmanlılar, hem kadim Türk töresine hem de İslam dinin ulviyetine sıkı sıkıya sarılmışlardır. Türk örf ve adetleri ile İslam inancının gereklerini bir potada eriterek halka sunan Osmanlı idarecileri, halkın birlik ve bütünlük içerisinde kalmasını sağlayacak şenliklere ve merasimlere layıkıyla özen göstermişlerdir.
Osmanlıda merasimler üzerine hatırı sayılır çalışmalar yapılmıştır. Yabancı devletler tarafından gönderilen elçiler de toplumun temel dayanaklarından biri olan bu merasimleri yerinde incelemişler ve gözlemlerini yazıya aktararak ülkelerine rapor etmişlerdir. Dolayısıyla Osmanlı toplumunun renkli yüzünü gösteren bu merasimler hem yerli meraklıları tarafından hem de yabancılar tarafından ilgiyle takip edilmiştir. Özellikle hanedanın merasimlere verdiği değer ve merasimler sırasında uyulması kanun ile sabit olan teşrifat kaideleri araştırmacıların ilgi odağı olmuştur.
Bu ilginin temelinde elbette ki altı asır hüküm süren Osmanlı hanedanın merkezi durumundaki saray vardır. Sarayın içerisindeki yaşam ve sarayda yapılan merasimler üzerine yapılan çalışmaların çoğunluğu, sarayın dışında kalan dünyaya dikkat etmemişlerdir.
Osmanlı sarayının halk tarafından nasıl algılandığı ve bizzat padişah tarafından desteklenen merasimlerin Osmanlı Devleti’nin bekası için ne anlam taşıdığı üzerinde etraflı bir çalışma yapılmamıştır. Başka bir ifadeyle; Osmanlı padişahları ve devlet erkânı, devletin zor zamanlarında toplumsal kaynaşmayı ve bütünleşmeyi sağlamak amacıyla merasimlere umut bağlamışlar mıdır? Yapılan şenlikler, verilen ziyafetler, şatafatlı düğünler, matemli cenaze törenleri, gösterişli cülus törenleri adet olduğu için mi yapılmıştır yoksa halk ile sarayın kucaklaşmasını mı amaçlamıştır?
Cuma selamlığına çıkan Osmanlı padişahının amacı “padişahım çok yaşa” nidalarını mı duymaktır yoksa İslam halifesinin birleştirici bir lider olduğunu halka arz mı etmektir? Yabancı elçilerin kabulünde uygulanan teşrifat kaidelerinin gerekçesi sadece gelen elçiye Osmanlının gücünü koruduğu imajını mı vermektir yoksa halka güven duygusu mu kazandırmaktır? Toplumsal yapıda birlik ve beraberliğin sağlanmasında, dostluk ve kardeşlik hissinin uyandırılmasında merasimler hangi etkileri olmuştur? Bunlara benzer birçok sorunun cevabı ancak merasimlerin detaylı incelenmesiyle bulunabilir.
Bu çalışmanın amacı, Osmanlı Devleti’nde yapılan merasimlerin toplumun kaynaştırılmasına ve bütünleştirilmesine katkısını birkaç örnek olay üzerinden ortaya koymaktır. Çalışmamızın ilk bölümünde merasimlerin propaganda amacı olarak kullanılıp kullanılmadığı üzerine kısa bir değerlendirmeyle başlayacağız. İkinci bölümde ise Osmanlıda toplumsal kaynaşma ve bütünleşmeye katkıları açısından yapılan merasim örnekleri üzerinde duracağız. Elbette konunun genişliği nedeniyle kaleme aldığımız bu makale yukarıda sorduğumuz soruların hepsine cevap veremeyecektir. Ancak gelecekte bu alanda yapılacak çalışmalar için bir başlangıç olması nedeniyle araştırmacılara katkı sunacağı kanaatindeyiz.
Osmanlıda Merasimlerin Propaganda Amaçlı Kullanılması
Günümüzde olduğu gibi tarihte var olmuş olan devletlerde de insanları etkilemenin önemi üzerine çalışmalar yapılmış ve toplumların milli ve manevi değerleri üzerinden oluşturulan mitler, destanlar ve efsaneler anlatıla gelmiştir. Hatta yeri geldiğinde türetilen masallar ve hikâyeler yoluyla milletlerin inşası için çaba gösterilmiştir. Bazı durumlarda ortak değerlerin yaşatılması için merasimler düzenlenmiştir. Yapılan şenlikler, düğünler, dini ayinler ve oluşturulan gelenek ve görenekler insanların bir toplum yapısı içerisinde yaşamasına imkân sunmuştur.
Devletler hâkimiyet alanlarını genişletmek amacıyla ellerindeki imkânları kullanarak diğer milletlere üstün olduklarını gösterme gayreti içersinde olmuşlardır. Elçilik faaliyetlerinde gönderilen hediyeler, elçilik kabulünde yaptıkları şatafatlı karşılama merasimleri tam anlamıyla propaganda amacı gütmüştür. Devletlerin güçlü oldukları dönemlerde propagandaya pek ihtiyaç duymamışlardır.
Askeri güçlerinin yeterince büyük bir psikolojik üstünlük sağladığının farkında olmuşlardır. Ancak denk kuvvetlerin olduğu dönemlerde ya da bir tarafın daha zayıf olduğu durumlarda, zayıf olan tarafın bu zafiyetini kapatmak için şatafatlı törenler, gösterişli elçilik kabulleri, dillere destan düğünler yaptıkları olmuştur. Savaş zamanlarında, salgın hastalıklar yaygınlaştığı zamanlarda ve ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde halkın moral gücünü yüksek tutması amacıyla kanaat önderlerinin görevlendirildiği, merasimlerin daha çok gündeme taşındığı olmuştur.
Osmanlı Devleti’nde dönem dönem yapılan merasimlerin amaçlarından birinin de propaganda olduğu görülmüştür. Özellikle yabancı elçilerin karşılanmasında ya da esir alınan askerlerin Türk ordusu hakkında geri dönüşlerinde anlatacakları hikâyelerin şekillenmesi için propagandaya yönelik uygulamalar ya da gösterişli merasimlerin düzenlendiği olmuştur. Örneğin Fatih Sultan Mehmet, Belgrat yenilgisini unutturmak için Edirne’ye döndüğünde oğlu Beyazıt ile Mustafa’yı sünnet ettirmiş ve bu münasebetle büyük bir şenlik düzenletmişti.
Kanuni Sultan Süleyman Viyana başarısızlığından sonra dört oğlu için, 27 Haziran 1530’da düzenlediği görkemli sünnet düğünüyle ordunun güvenini sağlamak, yenilgiyi içerde ve dışarıda unutturmak istemiştir. Yine Sultan II. Osman döneminde Hotin Seferi’nde istenilen başarının elde edilememesine rağmen pay-ı tahta dönüşün akabinde eğlencelerin düzenlenmesi, gösterişli merasimlere yer verilmesi ve zafernamelerin yazdırılması halkta oluşabilecek teessürün önüne geçmeye yönelik propaganda amaçlı faaliyetler olarak değerlendirilebilir.
Yabancı elçilerin kabulünde uygulanan teşrifat kaideleri dost ve düşman ülkelere göre ayrı ayrı uygulanmıştır. Yabancı elçilerin sadrazam ve daha sonra sultanın huzuruna kabulde uygulanan merasimlerin çoğunluğunda propaganda amacı taşımıştır. Elçilere ve mahiyetlerindeki adamlarına ziyafetler verilir, hil’atlar giydirilirdi. Kalabalık bir teşrifat ekibiyle ve teşrifat kaidelerine uygun olarak elçiler huzura kabul edilirdi .Eğer elçiler düşman ülkelerden geliyorsa hor görülür bazen Yedikule zindanlarına hapsettirilirdi. Teşrifat kaidelerine uymayanlar ise gerektiğinde dayakla cezalandırılırdı. Genel olarak elçiler karşısında bir üstünlük gösterisinde bulunulur ve devletin güçlü olduğu dosta düşmana gösterilmeye çalışılırdı.
Bu tarz örnekler çoğaltılabileceği gibi her yapılan merasimin propaganda amacı güttüğünü söylemekte yanlış olacaktır.
Osmanlı Devleti’nde gerçekleştirilen merasimlerin genelinde halk ile sarayın kaynaşıp bütünleşmesi hedeflenmiştir. Haremde yapılan merasimlere ileri gelen devlet adamları aileleriyle birlikte katılmışlardır. Burada yapılan merasimlere halkın katılma imkânı olmamıştır. Ancak padişahlar tarafından halkın da katıldığı büyük eğlenceler tertiplenmiştir. Halkın katıldığı bu eğlencelerde ülke maliyesinin kapılarının açıldığı ve masraftan kaçınılmadığı görülmüştür. Bu harcamalar, devletin sadece propaganda amacı gütmediğini aksine halkının moralini yükseltecek, birlik ve beraberliği pekiştirecek adımlar olarak merasimlerden yaralandıklarını göstermiştir. Osmanlı Devlet’inde yapılan merasimlere göz atıldığında yapılan faaliyetlerin çoğunun toplumsal kaynaşma ve bütünleşmeye yönelik olduğu görülmüştür.
Osmanlı Devleti’nde görülen merasimler arasında: Doğum, sünnet, düğün, cülus, cenaze, kılıç kuşanma, elçi kabulü, bayramlaşma, mübarek geceler, Surre-i Hümayun, Hırka-i Saadet ziyareti, Mevlid, cuma namazı (Cuma Selamlığı), sefere çıkış, Bed-i Besmele, donanmanın suya indirilmesi ve Divan-ı Hümayun Toplantısı gibi örnekler gösterilebilir. Bu merasimlerin bazılarının halkın önünde bazılarının ise devlet erkânın katılımından mütevellit olduğu görülmüştür.
Halkın gözü önünde yapılan ve şenliklerle kutlanan merasimlerde esnafa ve halka hediyelerin dağıtılmasının, özellikle zor zamanlarda sıkıntıların aşılması amacıyla yapıldığı görülmüştür. Zor zamanların aşılması, yenilgiler nedeniyle artan ekonomik sorunların yoğunlaşması gibi durumlar halkta karamsarlığa ve mutsuzluğa yol açmıştır.
Bu dar boğazlardan geçişte, toplumsal kaynaşmanın ve bütünlüğün sağlanması, vatandaşlık bilincinin canlı tutulması için gerekli olan milli ve manevi değerleri gün yüzüne çıkaracak merasimlere ağırlık verilmiştir. Bu merasimler Osmanlının her döneminde kendini göstermiştir. “2 Ocak 1642’de Sultan İbrahim’in oğlu IV. Mehmet doğdu, 15 Haziranda ise Süleyman adı verilen oğlu doğdu. Ancak doğumun, Perşembe gibi uğurlu bir günde olmasına karşın deprem, ondan önce de çıkan ve baruthaneyi havaya uçuran yangın iyiye yorulmadı. Nitekim şehzadenin babası İbrahim de tahta çıktığında deprem ve yangınlar olmuş, kuyruklu yıldız görülmüş ve kül yağmıştı.
İşte bunların kötü izlenimlerini unutturmak için Şehzade Mehmet’in doğumu için üç gün üç gece gösterişli şenlik düzenlenmişti” Sultan İbrahim döneminde yapılan bu şenliklerin halk üzerinde oluşan karamsar havayı ortadan kaldırmaya yönelik bir hareket olduğu görülmüştür. Sadece saltanatını meşru bir zemine oturmakla kalmamış halkın moralini yükseltmek içinde ayrı bir çaba sarf etmiştir. Osmanlı toplumunda yaşanan isyanlar ve işlenen suçlardan dolayı hapse atılanların akrabalarının da devlete küsmemelerine dikkat edilmiştir. Böylece ağır suçları olmayanların özel günlerde, bayramlarda, ramazan ayında ve mübarek gecelerde affedilmeleri toplumsal kaynaşma ve bütünleşme için iyi örnekler oluşturmuştur. Sultan Abdülmecit’in kızı Naima Sultan doğduğunda bir hafta şenlik yapılmış, bu arada hüküm giymiş tutuklular salıverilmişti.
Osmanlı toplumunda bayramlar önemli bir yer tutardı. Padişah başta olmak üzere devletin ileri gelenleri bayramlaşma merasimlerine katılırlar mevkilerine göre birbirlerine hediyeler sunarlardı. Halk, bayramlarda birbirleriyle bayramlaşırlar, iklimin el verdiği ölçülerde sokaklara çıkarlar ve sıcak bir ortamda birbirleriyle kucaklaşırlardı. Bayram merasimleri toplumun kaynaşması ve bütünleşmesi için önemliydi. Alman seyyahı Gerlach eserinde Osmanlılarda bayram merasimiyle ilgili şu söyleri nakletmiştir: “Türk hükümdarı bayramı başlattı. Bayram Türklerin en neşeli kutlama günüdür.
Herkes en güzel elbisesini giyer ve üç gün boyunca bu özenli elbisesi ile dolaşır. Bütün meydanlara ve geniş caddelere dört yüksek direk dikilir ve bunlar defne, zeytin ve başka yeşil dallarla süslenir. Üzerine de güzel bir çadır örtülür. Bunun altına portakallar, narlar, halka biçiminde çörekler, simitler ve başka yiyecekler asılır. Salıncağa oturanı iki kişi sallar.
Sallanan kişi giderek hızlanıp elleriyle ya da ayaklarıyla tepede asılı duran meyvelerden, çöreklerden birini yakalamaya çalışır. Bir yandan da davullar, zurnalar çalınır. Ortalıkta dolaşan satıcılar, küçük şişeler içinde güzel kokular sunarlar ve gelip geçenin yüzüne püskürterek onlardan para isterler. Salıncakta sallananlar da her itiş için bir akçe öderler. Böylece bayram yerinde çalışan bir kimse epey para kazanır. Bazıları da değirmen çarkına benzeyen büyük bir çarkın üzerine otururlar ve birileri de bu çarkı döndürür. Kah tepelere yükselir, kah aşağıya inerler. Bu üç bayram günü boyunca çeşit çeşit eğlenceler düzenlenir. Bütün sokaklar insanlarla dolar.”
Bir başka Alman seyyahı olan Dernschwam’ın anıları ise Osmanlı padişahlarının bayramlarda halk ile bütünleşmeye yönelik yaptığı faaliyetleri güzelce ifade etmektedir. Alman seyyahı bu olayı şu sözlerle ifade etmektedir; “Büyük bayramlarda padişah meydanlarda yemekler hazırlatıp büyükbaş hayvanlar kestirir. Sonra meydana canlı kurt, tavşan, tilki, köpek ve kuşlar salınır. Halk da bunları kapışmak için itişip kakışır. Eğlenceli bir gürültü kopar.” Alman seyyahlarının naklettiği bu bayram etkinlikleri halkın birlik ve beraberliğini güçlendiren güzel örneklerdir.
Bazı bayramlarda padişahlar halka açık büyük şenlikler düzenlettirmişlerdir. Özellikle Ramazan Bayramında şenliklerin yapıldığı görülür. Paşaların konaklarında bazı şenliklerinde yapıldığı görülür. Şenlik olmasa bile bayram yerinin kuruluşu, çeşitli oyuncu kollarının kahvelerde ve sokaklarda oyun oynamaları ile bayramlar halkın doğal eğlenceleri olmuştur. İstanbul’un çeşitli semtlerindeki mesire yerleri geniş çayırlar oyuncuların, hokkabazların, cambazların ve çeşitli hüner yeteneği olan kişilerin gösterileri ile dolup taşmıştır.
Osmanlı padişahlarının bayram merasimlerine katkıları, halkın sultana olan bağlılığını arttırmakta böylece siyasal ve toplumsal birlikteliğin zinde tutulmaya çalışıldığı görülmektedir.
Halkın padişaha ve devlete bağlılığı sadece maddi ilişkiye dayanmıyordu. Padişahın halife sıfatını taşıması dini yönden de halkın gözündeki değerini arttırıyordu. Mübarek gecelerde, bayramlaşmalarda, Surre-i Hümayun gönderilmesinde, Hırka-i Saadet ziyaretinde, Mevlid merasimlerinde ve cuma namazı (Cuma Selamlığı)’nda sarayda ve pay-ı tahtta şenlikler düzenlenir, hediyeler dağıtılırdı. Özellikle fakir hanelere gizlice yardımlar yapılırdı. Sultanlar bu günlerde İslam dünyasının lideri ve halifesi olarak hayırlar yaparlardı.
Dini günler sarayda oldukça canlı merasimlerle kutlanırdı. Ramazanla birlikte sarayda dini hava yoğunlaşırdı. Saray halkının hepsi oruç tutar, okuma bilenler hatim indirirdi. Karşılıklı iftar davetleri yapılır, teravihten sonra sahura kadar dairelerde eğlence ve sohbetlerle gecenin tatlı geçmesine çalışılırdı. Ramazanın on beşinde bütün saray halkının hırka-i saadet ziyareti, yirmi yedince gece düzenlenen kadir alayı, ramazan ve kurban bayramları münasebetiyle gerçekleştirilen tören ve şölenler sarayda ayrı bir havanın esmesine sebep olurdu.
Hz. Muhammed’in doğum günü olarak kabul edilen hicri Rebiül-Evvel ayının 12.günü, Osmanlı Devleti’nde resmi törenle kutlanan önemli günlerden birisiydi. Bu gecede bir takım naatlar, münacat ve kasideler okutturmak âdeti öteden beri İslam memleketlerinde tatbik edile gelmekteydi. Osman Gazi devrinde bile mevcut olan bu âdete Sultan II. Selim ve Sultan I. Ahmet tarafından bazı ilaveler yapılarak resmi bir şekil verilmiştir.
Önceleri Mevlid-i şerif okunması peygamberin doğduğu gece padişah huzuruna mahsus iken Orhan Gazi’nin zamanında yaşayan meşhur Süleyman Çelebi’nin mevlid risalesinin yayılmasından sonra, her zaman gece ve gündüz cami, mescit ve evlerde mevlid okunması adet olmuştur. İlk defa mevlid, III. Murad devrinden itibaren resmen Osmanlı İmparatorluk teşrifatında yer aldı ve halk nazarında gittikçe artan bir rağbet kazandı.
Osmanlı Devleti’nde başta saray olmak üzere halk dini günlerin kutlanmasına ve yapılan merasimlere çok önem vermiştir. Toplumsal kaynaşma ve bütünleşme açısından oldukça önemli olan dini merasimler Osmanlı toplumundaki kardeşlik bağını güçlendirmiştir. Bu törenlerde Allah rızasının gözetilmesi propaganda yapmak gibi bir emelin taşınması önündeki engellerin başında gelmiştir. Yapılan ibadetlerdeki samimiyete verilen değer her türlü çıkardan daha önemli görülmüştür.
Alman seyyahlarının cenaze merasimleri, sünnet düğünleri ve evlenme ile ilgili anlattıkları örneklerin sayısı oldukça fazladır. Osmanlı sarayında, paşa konaklarında, Türk mahalle ve köylerinde yapılan düğünler, şenlikler ve görkemli merasimler onların ilgi alanı olmuş ve defalarca anılarında anlatmaktan geri kalmamışlardır.
Osmanlı Devleti’nde padişahların tahta çıkışları cülus merasimi adı verilen özel bir törenle gerçekleşirdi. Sultan’ın tahta çıkışı önce devlet erkânı önünde gerçekleşir ve biat törenin ardından çeşitli hediyeler dağıtılırdı. Eyüp Camii’nde yapılan kılıç kuşanma merasimiyle yeni sultanın ulviyeti artardı. Hükümdarı kılıç kuşanma merasiminin ardından Eyüp Sultan türbesinde dua etmesiyle tören sonuçlanırdı. Merasimlerin ardından cülus bahşişi dağıtılırdı.
Böylece başta yeniçeriler olmak üzere devlet erkânın yeni padişaha bağlılığı tescillenir daha sonra da İstanbul’da ve yurdun çeşitli yerlerinde paralar bastırılırdı. İstanbul’da ve yurdun çeşitli bölgelerinde eğlenceler düzenlenir, hediyeler dağıtılırdı.
Sultan II. Murat tahta çıkışının ardından devlet büyüklerine, ahaliye, askere, tahta çıkış bahşişi dağıttırmış ve etek öptürmüştür. Bu uygulamanın ardından gelenek haline gelen cülus bahşişi daha sonraki dönemlerde hep ihtişamlı biat merasimlerinin ardından uygulanmaya devam etmiştir. Tahta çıkan padişahın siyasi otoritesinin tanınması ve bulunduğu konumun meşruluğu açısından değerli bir uygulama olan bu gelenek, ülkenin ekonomik buhranlar yaşadığı dönemlerde bazı çıkar grupları tarafından bir fırsat olarak görülmüş ve padişahlara karşı yapılan hallerin temel nedenlerinden biri olmuştur. Bununla birlikte siyasi teşekküle bağlılık açısından önemli bir merasim özelliği taşımaktadır.
Cülus töreni yeni hükümdarın tahta çıkışı anlamına gelirken, uzun dönemler eski sultanın da ölüm haberini veren bir merasim özelliği de taşımıştır. Osmanlı sultanlarının tahta çıkışları halk tarafından ne kadar sevinçle karşılansa da eski hükümdarın vefatı anlamı taşıdığı için bir o kadar da hüzün kaynağı olmuştur. Sultanın ölümü meydana geldiğinde sarayda özel bir merasimle cesedin yıkanması ve kefenlenmesi işlemi başlatılırdı. Camilerde okunan salalar ile halka duyurulurdu. Halk bu durumda üzüntüye kapılır ve matem elbiselerini giyerlerdi. Tahta çıkan sultan, haremdeki görevliler ve ölen sultanın mahiyeti de matem elbiseleri giyerek merasime katılırlardı.
Fatih Sultan Mehmet, babasının cenazesinde siyah elbise ve sarıkla yas tutmuştu. II. Bayezid’ın cenazesi İstanbul’a geldiği zaman Yavuz Sultan Selim ve devlet erkânı başlarına siyah sarmışlardı. II. Selim babasının cenazesini karşılarken siyah çuha giyip şemle sarmıştı. III. Murat matem alameti olarak devlet erkânıyla beraber siyah elbise giyinip siyah sarık sarmıştı. III. Mehmet babasının yerine hükümdar olduğu vakit siyah şemle ile matem elbisesi giymişti. IV Murat’ın vefatında İbrahim siyah şemle ile sarık sarınmış ve diğer devlet adamları da siyah sarmışlardı. Ayrıca koyu renkli kaftanlar giyilirdi. Tabutun baş tarafına konulan ölen kişiye ait olan kavuk ise cenaze törenlerinde Türklere ait bir adet olarak II. Bayezid’ın cenazesinden beri görülmekteydi. Sultanın cenaze merasimine katılan yeni sultan ve devlet erkânının yanında halkta merasimlerde bulunmuşlardır. Matem elbiseleri ile törene katılıp ortak duygu içerisinde hareket etmişlerdir.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar seferi sırasında vefat etmesinin ardından cenazesinin Belgrad’a getirilmesi sırasında halkın matem elbiseleriyle karşıladığı görülmüştür. “…Belgrad’a dört menzil kala zafer kazanmış bir ordunun sevinçli yürüyüşü cenaze alayına dönüşmüş. Şehrin hemen dışında konaklanmıştı. Kanuni’nin otağı önden gitmiş ve yeni padişahın cülusu için kurulmuştur. Ertesi gün cenaze alayı şehre girmek için harekete geçmiş. Bütün devlet erkânı matem elbiseleri giymiş ve şemleler sarılmışlardı.
Solaklar ve peykler sorguçlarını çıkarıp börklerinin üstüne futalar sarmışlar, çavuşlar ve çaşnigirler ve diğer ağalar karalar sarılmışlar, dilsizler çullar giymişler. Herkes ağlayıp feryat ediyordu. Belgrad halkı da aynı şekilde üstlerine matem elbisesi olarak çullar giyinmiş şekilde köprüyü geçip cenazeyi karşılamışlardır. Arabanın örtüsü açılmış içeride tabut ile üzerindeki sorguçlu mücehheze görünüyordu. … Namazdan sonra II. Selim her iki taraftaki halka selam vererek otağına dönmüştür. Halk ise ellerini kaldırıp önce Sultan Süleyman’a rahmet duaları edip, sonra Selim Han’a “Padişahımıza taht ve hilafet mübarek olsun” diyerek dua etmişlerdir.
Şehzadeler ve sultanların düğünü Osmanlıda dillere destan merasimlerle yapılmıştır. Osmanlı padişahı hanedana yakışır bir düğün merasimi için hazine-i hassadan ödenekler tahsis etmişlerdir. Devletin gelecek vadeden beyleri ve vezirleri sultanın kız kardeşleri ya da kızları ile evlenirlerdi. Kız isteme âdeti sarayda pek görülen bir durum değildi.
Padişahın buyruğu ile damat adayı bilgilendirilir ve düğün hazırlıklarına başlanırdı. Sultanların çeyizlerinin hazırlanması, nişan törenleri ve düğün merasimleri titizlikle hazırlanır ve uygulanırdı. Düğünler halkın katıldığı büyük şenliklerle başlardı. Gelinin çeyizi çok önceden hazırlanırdı. Nişandan sonra eksikler tamamlanırdı. Haremde her gün eğlenceler düzenlenirdi. Türlü oyunlar oynanır, çalgılar çalınırdı.
Şehirde şenlikler yapılırdı. Eğer düğün gözde bir sultanın ise, şenlikler birkaç gün sürerdi. Düğün süresince saray bahçesi, devlet ileri gelenlerinin konakları renkli kandiller, fanuslar ve fenerlerle aydınlatılırdı. Yer yer meşaleler de yakılırdı. Şenlikler sırasında türlü yerlere bayraklar, renkli ve üzeri değerli taşlarla süslenmiş kumaşlar asılırdı. Bazen taklar kurulur, üzerine kumaşlar, halılar, avizeler konarak halkın gözü çekilirdi. Geceleri renkli fişenkler atılırdı. Bazen de ayı, köpek ve ineklerin kuyruklarına fişenkler bağlanır, ateşlendikten sonra bırakılırdı.
Sultan düğünlerinde halkın eğlencelere iştirak etmesine özen gösterilmiştir. Halkın sevgi seli içinde yapılan şenlikler, düğünler için harcanan paralar başkentin ekonomisinin canlanmasına katkısı pek fazla olmuştur. Eğlenceler bazen haftalarca İstanbul sokaklarında devam etmiştir. Işıklı eğlenceler halkın en fazla rağbet gösterdiği eğlencelerin başında gelmiştir. Fakat ışık eğlenceleri arasında en çok gözü alan şey cebecilerin yaptıkları çekdiri idi. Çekdirilerin aynını yaparlar altına da tekerlekler koyarlardı. İçinde top ve tüfek yerleştirirlerdi. Sokaklarda yürürken çekdiriden top ve tüfekler atılırdı. Ortalık savaş alanı haline gelirdi. Bundan bazıları korkar bazıları da seyrine doyamaz, çok zevk alırdı.
Düğünlerde yapılan eğlenceler halkın moral bulmasına, birlik ve beraberlik duygusunu canlı tutulmasına katkı sağlamıştır. Bu birlikteliğin sağlanması için yapılan merasimlerde padişahın keseler dağıttığı görülmüştür. Eğlencelerin büyüklü İstanbul’un her yerinde hissedilirdi. Eğlencelerde her türlü ayrıntıya özen gösterilirdi. Deniz üzerinde ateş oyunları yapılırdı. Özel olarak yapılan sallardan atılan fişekler çok eğlenceli olurdu. Bazen fişekler, sanki yıldızlara ulaşacakmış gibi çok yükseklere kadar gider, sonra da birden bire denize düşerdi. Büyük alanlarda cambazlar, İstanbul halkını türlü gösterilerle eğlendirirlerdi.
Şişebazlar, tulumbacılar, çemberlerle oynayanlar, büyük ve iri taşlarla hünerler gösterenler, türlü numaralarla halkın alkışını kazanmaya çalışırlardı. Yer yer davullar, zurnalar çalar, pehlivanlar güreşir, ayı ve eşek oynatılır, horoz ve keçi dövüştürülürdü. Bunların en korkuncu vahşi hayvanların birbiriyle boğuşmasıydı. Halk bunları korku ve heyecan içerisinde seyrederdi. Kısacası padişah, sultan düğünlerinde, hazinenin ağzını açar; haremde ve İstanbul’da parayı su gibi akıtırdı. Bu törenler, bu şenlikler ve donanmalar, onun ululuğunun, gücünün, debdebesinin birer belirtisi idi. İşte bu düşünce ile İstanbul, renkli ışıklar, oyunlar, içki ve saz âlemleri içerisinde günlerce çalkalanır, kendinden geçerdi.
Osmanlı Devleti’nde uygulanan merasimler iyi ve kötü günlerde halk ile sarayın kucaklaşmasına katkı sağlamıştır. Tahta çıkan sultanın halka dağıttığı hediyeler ve ölen sultanların vakfettiği mallar halkın yararına hizmet etmesi hem yeni sultanın hem de ölen sultanın halk tarafından hayırla yâd edilmelerini sağlamıştır. Yapılan merasimlerde halkın gözetilmesi, halk için şenliklerin düzenlenmesi devlete olan bağlılığı, padişahlara olan saygıyı arttırmıştır. Bu merasimlerin yapılmasında harcanan paraların ülke ekonomisine ve devlet hazinesine ağır yükler getirdiği görülmüştür. Ancak “İnsanı yaşat ki toplum yaşasın, toplumu yaşat ki, devlet yaşasın” düsturu eski Türk devletlerinden kutsal bir anane olarak Osmanlı’ya kadar oradan da günümüz Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar varlığını sürdürmüştür.
Sonuç itibariyle Osmanlı Devleti’nde uygulanan merasimlerin belirli bir kanun ve teşrifat kaidelerine uygun olarak yapıldığı görülmüştür. Bu merasimlerin çoğunluğuna halkın da dâhil olduğu anlaşılmıştır. Osmanlı Devleti, merasimlerden özellikle elçi kabullerinde ve savaşlarda yaşanan olumsuzlukların halka menfi tesirini engellemek babında propaganda amacıyla yaralanmıştır. Günümüzde de devletlerarası ilişkiler de bu tarz yaklaşımların sergilendiğini görebiliyoruz. Ancak Osmanlı padişahları ve devlet erkânı yapılan merasimleri daha çok devletin bekasını koruma, barış ve huzur içerisinde yaşayan bir toplum inşa etme arzusuyla uygulamamışlardır.
Toplumların milli ve manevi değerlerinin birleştirici yönlerini merasimler, şenlikler ve büyük törenlerle hatırlatmak, kardeşlik duygusunu ve dostluk bağlarını güçlendirmek amacıyla merasimlere sık sık başvurulmuştur. Hatta ilk dönemlerde padişah fermanıyla gerçekleştirilen merasimler zamanla halk tarafından kabul görmüş hatta gelenek haline getirilmiştir. Bu merasimler, devletin ekonomik buhranlarla, iç politikadaki gerileme ve dış politikada başarısızlıklara uğraştığı en zor ve sıkıntılı zamanlarda dahi toplumun bir arada kalmasını sağlamıştır. Bölünme ve dağılma tehditlerinin en yoğun olduğu XIX. yüzyılda dahi kardeşlik duygusu tüm yurtta kendisini göstermiştir. Tarih boyunca uygulanan ve Osmanlı toplumunun benliğine işlemiş merasimler toplumsal kaynaşma ve bütünleşmeye ciddi katkılar sağlamıştır.
KAYNAKÇA
And, Metin, “16. Yüzyılda İstanbul'da Gündelik Yaşam", Haz. Halil İnalcık - Günsel Renda, Osmanlı Uygarlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 2004
And, Metin, Osmanlı Şenliklerinde Türk Sanatları, Ankara 1982
Alikılıç, Dündar, “Osmanlı Saray Teşrifatı ve Törenler”, Türkler, C.IX, Ankara 2002
Ali Seydi Bey, Teşrifat ve Teşkilatımız, (Hazırlayan: N. Ahmet Banoğlu), Tercüman 1001 Temel Eser No: 17
Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, C.II, İstanbul 1994
Ahmet Rasim, Osmanlı Tarihi, (Hazırlayan: İsmet Parmaksızoğlu), İstanbul 1994
Ahmet Refik, Lale Devri, İstanbul 1997
Ahmet Lütfi Efendi, Lütfi Tarihi (Yay. hzr. Münir Aktepe) C. VII, Ankara 1982
Baykal, Ebru, Osmanlılarda Törenler, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2008
Batmaz, Şakir, Tersane-i Amire’de Gemilerin Denize İndirilmesi Merasimi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 2007 C.X/2
Bozkurt, Nebi, “Bayram Kutlamaları” Maddesi, DİA, C.V, İstanbul 1992.
Çalışkan, Filiz, Osmanlı Devleti’nde Teşrifat Kalemi ve Teşrifatçılık, (Basılmamış Doktora Tezi),İstanbul 1989
Çetin, Firdevs, “XVI. Asır Alman Seyyahlarına Göre Osmanlı Toplumu”, Vakıflar Dergisi Aralık 2010 Sayı 34
Ertuğ, Zeynep T. , XVI. Yüzyıl Osmanlı Devleti’nde Cülus ve Cenaze Törenleri, Ankara 1999
Ertuğ, Zeynep T. , “Osmanlı Devletinde Resmi Törenler ve Birkaç Örnek” Osmanlı, C.IX.Ankara1999
Günyol, Vedat, “Kılıç Alayı” Maddesi, İA, C.VI, İstanbul 1967
Hammer, J.Van, Büyük Osmanlı Tarihi, C. III, IV, V, Üçdal Neşriyat, İstanbul 2010
İnalcık, Halil, Fatih Devri Üzerine Tetkikler ve Vesikalar, C.I Ankara 1954
İnalcık, Halil, Osmanlılar, İstanbul 2012
İhsanoğlu, Eklemedin, Osmanlı Devleti Tarihi, C.II İstanbul 1999
Karateke, T.Hakan, Osmanlı Devleti’nin Son Yüzyılında Merasimler, Padişahım Çok Yaşa! İstanbul 2004
Nutku, Özdemir, IV Mehmet’in Edirne Şenliği, Ankara 1972
Nutku, Özdemir, Tarihimizde Kültür Manzaraları, İstanbul 1995
Ortaylı, İlber, Osmanlı Sarayında Hayat, İstanbul 2008
Ortaylı, İlber,"Bazı 16. Yüzyıl Alman Seyahatnamelerindeki Türkiye Şehir ve Köylerine A i t Bilgiler Üzerine", A.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, c. XXVII/4, Ankara: 1972
Özdemir, Hikmet, “Mevlid-i Şerif” Dil ve Edebiyat Dergisi Mayıs 2011
Pekolcay, Necla, “Mevlid” Maddesi, İA, C.VIII, İstanbul 1993
Selaniki Mustafa Efendi, Tarih-i Selanik-i (Hazırlayan: Mehmet İpşirli), İstanbul 1989
Tavernier, Jean-Baptiste 17.Yüzyılda Topkapı Sarayı (Haz. Necdet Sakaoğlu, Çev. Teoman Tunçdoğan) İstanbul 2010
Uluçay, Çağatay, Harem II, TTK Ankara 1992
Uzunçarşılı, İ.Hakkı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, Ankara 1988,
Zirogeviç, Olga, “Yabancı Elçilerin Osmanlı Memleketlerindeki Seyahatleri ve Huzura Kabulleri”, Belgelerle Türk Tarihi, Sayı 4, İstanbul 1968
Selaniki Mustafa Efendi, Tarih-i Selanik-i (Hazırlayan: Mehmet İpşirli), İstanbul 1989