Osmanlıda Devşirme Sistemi
Ziya Dinç
Osmanlı’da uygulanmış olan devşirme sisteminin ortaya çıkışı, organizasyonu, çıkardığı sosyal ve ekonomik sonuçlar bakımından günümüzde bile tartışma konusu olmaktadır. Bir süre sonra özellikle seyfiye kanadında büyük bir yozlaşma yaşayan
devşirme sistemi işlevini tam olarak yaptığı dönemde tüm dünyaya örnek teşkil etmiş, başarılı bir sistem olmuştur. Devşirme sisteminin çöküşüne paralel olarak Osmanlı Devletinde çöküş dönemi yaşanması bu sistemin devlet teşkilatındaki hayati rolüne işaret etmektedir. Bu bakımdan Osmanlı Devletinin küçük bir beylikken çok kısa bir süre içerisinde nasıl büyük bir devlete dönüştüğünü ve bu cihan devletinin en önemli çöküş nedenlerinden birisi olarak devşirme sistemini ve işleyişini anlamamız gerekmektedir.
Devşirme, Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerde sadece yaya ve müsellemlerden oluşan asker ihtiyacını çeşitlendirmek, ihtiyacı karşılamak ve güçlendirmek maksadıyla başvurulmuş bir yöntemdir.1 I. Murad döneminde kurulan Yeniçeri Ocağına asker temini için önce pençik kanunu gereğince gayrimüslim genç savaş esirlerinden faydalanılmış, fakat zamanla fetihlerin azalması, Ankara Savaşı'ndan sonra da bir süre durması yüzünden devşirme yoluna başvurulmuştur.2 Kadıasker Çandarlı Halil ile Karamanlı Molla Rüstem’in tavsiyeleriyle kurulan bu teşkilatı Neşrî şu şekilde anlatmaktadır; “Bunları Türk’e virelim. Hem Müslüman olsunlar, hem Türkçe öğrensinler.
Sonra getürelüm Yiniçeri olsunlar” diyerek bu teşkilatın kurulmasında önemli ölçüde rol oynayan Çandarlı Halil’in ifadelerini aktarmıştır.3 Devşirme sisteminin dolayısıyla da Yeniçeri teşkilatının Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkışı Oruç Bey’in Tarihi’nde de yer bulmuştur. Eserde anlatıldığı üzere Kara Rüstem adındaki bir kişi olağan Müslüman ganimet hukukunun tutsak insanlara da uygulanmasını teklif etmiştir. Bu kanuna göre ganimetlerin ve esirlerin beşte biri devlet hazinesine verilecektir. Ayrıca Hıristiyan halktan oğlan devşirilmesini de söylemiştir. Çandarlı Kara Halil de bu şekilde devşirilen tutsaklardan yani köle askerlerden oluşan bir yeni kuvvet ordusu kurulmasını önerdi. Bu yöntemle padişahın hassa ordusu genişletilebilecekti. Daha önceki İslâm devletlerinde görülmeyen bu usulün Çelebi Mehmed zamanında (1413-1421) uygulandığı, ancak oğlu II. Murad devrinde (1421-1451) kanunlaştığı anlaşılmaktadır.4
Kapıkulu ocaklarının nefer ihtiyacı yeniçeri ağası tarafından belirlenir ve Dîvân-ı Hümayun’a arz edilirdi. Buradan çıkacak karara göre sekiz-yirmi yaş ara- sındaki gençlerden durumları elverişli olanlar devşirilirdi. Devşirme işi ihtiyaca göre üç, beş veya yedi yılda bir yapılırdı. Bu işin birinci derece sorumlusu yeniçeri ağası idi, ondan sonra Acemi Ocağı ağası gelirdi.5 Devşirme başlangıçta beylerbeyi, sancak beyi ve mahallî kadılar gibi ilgili bölgenin mülkî âmirleri tarafından yapılmıştır.
Fakat zamanla bunların görevlerini kötüye kullanmaları üzerine Fatih Sultan Mehmed döneminde devşirme işi bir esasa bağlanmış ve merkezden devşirme memurları gönderilmeye başlanmıştır. Bu memurlar başta turnacıbaşı olmak üzere saksoncubaşı, zağarcibaşı, haseki vb. Yeniçeri Ocağı'nın yüksek rütbeli yayabaşılarından olur, maiyetlerinde de bir kâtip bulunurdu.6
Devşirme memurunun elinde işini nasıl yapacağını bildiren talimatname niteliğinde bir padişah fermanı ile devşirme yapılacak yerlerin kadılarına yazılmış yeniçeri ağasının imzasını taşıyan bir mektup bulunurdu.7 Devşirme işi suistimale çok müsait olduğundan görevini kötüye kullanan, yani rüşvet karşılığında kanunun uygun görmediği kişileri veya birinin yerine bir başkasını devşiren memurlar şiddetle cezalandırılırdı.8 Nitekim Trabzon'da sahte padişah fermanı İle devşirme yapmaya kalkışan iki kişi elleri kesilmek suretiyle cezalandırılmıştır. Devşirme ile görevli memurlar, padişah fermanı ve yeniçeri ağasının mektubu çerçevesinde işlerinde tamamen serbesttiler. Sancak beyi, kadı, timar sahibi vb. mahallî görevliler de devşirme memurunun işini kolaylaştırmakla yükümlü idiler.9
Devşirme kanununda toplanacak çocukların nitelikleri belirtilmiştir. Buna gö- re Hıristiyan çocuklarının asilleri, papaz oğulları, iki çocuktan sadece biri, birçok çocuğu bulunan ailenin en sağlıklı çocuğu seçilir, tek oğlu olanın çocuğu alınmazdı. Annesiz babasız çocuklar, aç gözlü oldukları bilinenler ve yüzü gözü açılmış olabileceği düşüncesiyle köy kethüdasının oğlu da devşirilmezdi. Aynı şekilde sığırtmaç ve çoban çocukları ile kel, fodul, köse ve doğuştan sünnetlilerle şehir çocukları toplanmazdı. Evlenmiş ve sanat sahibi olmuş çocuklarla aşırı derecede uzun ve kısa boylular da devşirilmeyenler arasındaydı.10
Ancak uzun boylu çocuklardan endamı düzgün olanlar sadece saray için alınabilirdi.11 Fatih Sultan Mehmed zamanında kendi istekleriyle topluca Müslüman olan Bosna halkının çocukları ise babalarının ricası üzerine bu davranışlarının mükâfatı olarak sadece saray ve özellikle Bostancı Ocağı için devşirilirdi. Nitekim Bosna-Hersek ve Kilis sancakları kadılarına 25 Ağustos 1573 tarihinde gönderilen bir fermanda, bu bölgelerden oğlan devşirmekle görevli Anadolu Ağası Ferhad'ın hem Hıristiyan hem Müslüman reayadan devşirme yapmasına engel olunması emredilmiştir.12
Devşirme kanunu bazı mükellefiyetler yüzünden her yerde uygulanmazdı. Başlangıçta daha ziyade Rumeli'de Üsküp, İştip, Köstendil, Prizren, Görice, Samakov. Prebol, Taşlıca, Ergirikasrı, Yanya, Pirlepe. İşkodra, Ohri, İpek, Dukakin, Novasin, Manastır, Mostar, İzvornik, Böğürdelen, Horpeşte gibi yerlerde tatbik edilmiştir. XV. yüzyılın sonlarından itibaren Erzurum, Harput, Diyarbekir, Bursa ve İstanbul civarı dışında Anadolu'da da uygulanmıştır.13 Devşirme yapılmayacak bölgeler halkının elinde devşirmeden muaf olduklarına dair hükümler bulunurdu. Genellikle derbendcilerden, maden işçilerinden, mîrî inşaat işçilerinden devşirme yapılmazdı. Devşirme için Arnavut, Boşnak, Rum, Bulgar, Sırp ve Hırvat çocukları tercih edilir, Türk, Kürt, Acem, Rus, Yahudi, Gürcü ve Çingene çocukları devşirilmezdi. Ermenilerden ise sadece saray için çok az devşirme yapılmıştır.14
Devşirme memuru gittiği yerlerde dellâllar vasıtasıyla devşirme için geldiğini İlân ettirir, sekiz-yirmi, özellikle de on dört-on sekiz yaşları arasındaki Hıristiyan çocuklarının kaza merkezinde toplanmasını sağlardı. Hıristiyan çocukları, vaftiz defterleri yanlarında olduğu halde babaları ve papazlarıyla birlikte toplantı yerine gelirlerdi.15 Vaftiz defterlerini inceleyen devşirme memuru çocukları bizzat görerek kanuna ve talimata uyanları ayırırdı.
Genellikle her kazada kırk haneden bir oğlanın alınması âdet idiyse de bu sayı daha ziyade ihtiyaca göre belirlenirdi.16 Devşirilen çocukların köyü, kazası, babasının, annesinin ve bağlı olduğu sipahinin veya ait olduğu vakıf veya çiftlik sahibinin adı, doğum tarihi, göz rengine varıncaya kadar bütün eşkâli ve kendisini devlet merkezine götürecek memurun adı iki ayrı deftere yazılırdı.17 "Eşkâl defteri" denilen bu defterlerden birini devşirme memuru, diğerini ise devşirilen çocukları merkeze sevk eden ve kendisine "sürücü" denilen memur saklar, sürücü götürdüğü efradı bu defterle birlikte teslim ederdi.
Devşirilen çocuklara giydirilen kızıl abâ ile kırmızı külahın bedeli, "hil'at-bahâ" veya "kul akçesi" adıyla devşirme yapılan bölge reayasından alınırdı.18 Başlangıçta çocuk başına 90-100 akçe olan bu miktar daha sonra 300, hatta 600 akçeye kadar yükselmiştir. Devşirme işiyle görevli kişilerin belirli ücretleri de yine ilgili bölge halkından tahsil edilirdi.19
Devşirilen çocuklar, "sürü" denilen 100-200 kişilik kafileler halinde sürücülerin idaresinde devlet merkezine gönderilirdi. Yolda kaçmamaları ve özellikle Müslüman Bosnalı sünnetlilerin arasına yabancıların karışmaması için sıkı tedbirler alınırdı.20 Devşirme sürüsünün içine karışmış yabancıya "saplama" denilirdi. Sürü içine yabancı birinin karıştığı tespit edilirse sürücüler şiddetle cezalandırılırdı.21 Nitekim Kanunî Sultan Süleyman zamanında yeniçeri ağalarından Pertev Mehmed Paşa şüphelendiği bir sürünün tamamını tophaneye vermiş, hiçbir neferi acemiliğe almamış, görevinde ihmali görülen devşirme memuru da kale dizdarlığı ile cezalandırılmıştır.22
İstanbul'a götürülen devşirme oğlanları, Ağakapısı'nda yeniçeri ağası tara- fından kontrol edilir ve eşkâl defterine yazılırdı. Ardından sünnet edilen çocuklara Müslüman-Türk adları verilirdi. Devşirilen gençlerin üzerindeki cizye vergisi düşerdi. Sürüden saray için ayrılacak olanları ya yeniçeri ağası arz eder veya saray ağası seçerdi. Bunlar önce Edirne, Galata veya İbrahim Paşa saraylarında eğitilir, aralarından kabiliyetli olanlar Topkapı Sarayı'na alınır, diğerleri ise kapıkulu süvari bölüklerine verilirdi. Gürbüzce olanlar Bostancı Ocağı için ayrılırdı.23
Ağakapısı'nda yoklaması biten devşirme sürüsü, Anadolu ve Rumeli ağaları tarafından küçük bir ücret karşılığında geçici bir süre için Anadolu ve Rumeli'deki Türk köylülerinin yanına verilirdi. Rumeli'den devşirilenler Anadolu'ya, Anadolu'dan devşirilenler Rumeli'ye gönderilir, böylece yaşı büyük olanların kaçması önlenmiş olurdu.24 Firar edenler ise hemen yakalanıp yerlerine gönderilirdi. Anadolu'daki devşirmelerden Anadolu Ağası, Rumeli'dekilerden ise Rumeli Ağası sorumluydu.
Kethüdalar zaman zaman Türk köylüsünün yanında bulunan çocukları teftiş eder- lerdi. "Türk'e verme" (Türk üzerine verme) denilen bu uygulama ile devşirme oğlan- ları bir yandan ziraatla uğraşarak üretime katkıda bulunur, bir yandan da Türkçeyi, Türk-İslâm âdet ve geleneklerini öğrenirlerdi. 25Zamanı gelince de yeniçeri ağasının arzı ve Dîvân-ı Hümâyun'da alınan kararla İstanbul'a getirilirlerdi. Burada eşkâl defterine bakılarak kontrolden geçirilen devşirme oğlanları daha sonra Acemi Ocağı'na kaydedilirdi. Bu kayıttan sonra "acemi oğlanı" adını alan devşirmelere önce bir, daha sonra da ikişer akçe yevmiye verilirdi. Ancak XVII. yüzyılda Türk'e verme usulünden vazgeçildiği anlaşılmaktadır.26
Devşirme kanununun ihlâli Yeniçeri Ocağı'nın bozulmasına sebep olmuştur.
XVI. yüzyıl sonlarından itibaren yeniçeri oğullarının "kuloğlu" adıyla kabul edil- mesi, dışarıdan da "kul kardeşi" ve "ağa çırağı" adları altında kanuna aykırı olarak Yeniçeri Ocağı'na alımlar yapılması, devşirme işlerinin gevşemesine yol açmıştır. Yine bu dönemde devşirme işine rüşvet karışmıştır.27 XVII. yüzyılda, özellikle IV. Murad zamanında devşirme işi ıslah edilmeye çalışılmışsa da bu yüzyıl ortalarından itibaren artık devşirme pek yapılmamıştır.28 XVIII. yüzyıl başlarında ise sadece saray için 1000 kadar oğlanın devşirildiği görülmektedir.
Ahmed Cevad Paşa son devşirmenin 1751 yılında yapıldığını belirtmektedir.29
XV. yüzyılın ilk yarısından XVII. yüzyıl sonlarına kadar yaklaşık iki buçuk asır kadar süren devşirme işlemi kanuna uygun olarak yapıldığında iyi sonuçlar ver- miştir. Küçük yaşlarda toplanıp sıkı bir eğitimden geçirilen devşirme oğlanları, ka- biliyet ve biraz da talihlerine göre en yüksek mevkilere kadar çıkabiliyorlardı. Fâtih Sultan Mehmed tarafından Türk asıllı Çandarlı ailesine vurulan darbeden sonra birkaç istisna dışında hemen bütün veziriazamlar devşirmelerden tayin edilmiştir. Bunların arasından Mahmud, Gedik Ahmed, Makbul İbrahim, Sokullu Mehmed, Ferhad, Lala Mehmed, Kara Murad, Kemankeş Mustafa Paşalar ve Köprülü ailesinden değerli sadrazamlar çıkmıştır.
Devşirme sisteminin İslâm hukukuna uygun olup olmadığı meselesine gelince, bu husus daha ziyade Batılı araştırmacılar tarafından tartışılmıştır. Bazı şar- kiyatçılar, zimmî çocuklarının zorla alınmasının onların hukukuna tecavüz olduğunu ve İslâm hukukuna aykırı bulunduğunu ileri sürerken bazıları bu uygulamayı daha önceki İslâm devletlerinde görülen gulâm sisteminin devamı kabul etmişlerdir.30 Wittek ise devşirmelerin daha ziyade Slav, Boşnak ve Bulgarlardan toplandığını belirterek bunların İslâmiyet'in ortaya çıkışından (VII. yüzyıldan) sonra Hıristiyanlığı kabul eden kavimler olduğunu, Şâfî mezhebine göre zimmî sayılamayacaklarını söyler.
Dolayısıyla zimmîler gibi kendi dinlerini koruyarak İslâm ülkesinde yaşama hakları bulunmadığından ailelerinden alınıp devşirme olarak yetiştirilmelerinin en azından Şafiî mezhebi açısından İslâm hukukuna aykırı olmadığını ileri sürmektedir.31
Zira Osmanlılar sadece Slav, Boşnak ve Bulgarlardan değil İslâm'ın zuhurundan önce Hıristiyan olan, dolayısıyla Şâfîye göre de Ehl-i kitap sayılan Rum ve Ermenilerden de devşirme yapmışlardır. Devşirme uygulamasını köle sistemiyle bağdaştırmak da zordur. Çünkü devşirmeler, hür olduklarında tereddüt bulunmayan gayri Müslim tebaanın çocuklarıdır. Bunlara "kul" veya "gılman" denilmesini, padişahın hassa askeri olmalarıyla izah etmek gerekir.32 Hatta bazı eserlerde Osmanlı tebaası olan herkes "padişahın mutî kulu" olarak nitelendirilmektedir. 33
Devşirme uygulamasında hukuk bakımından üzerinde durulacak iki mesele vardır. Devşirmelerin rızâları dışında ailelerinden alınmaları ve Müslümanlaştırılmaları. İslâm devletiyle gayri Müslim tebaa arasında yapılan zimmet akdiyle devlet gayri Müslimlerin can ve mal güvenliğini garanti altına almakta, zimmîler de bunun karşılığında İslâm devletinin genel düzenine uymayı ve cizye ödemeyi kabul etmektedirler.34 Cizyenin kadın, çocuk, ihtiyar, hasta, rahip gibi kimselerin dışındaki şahıslardan, yani bilfiil muharip olabilecek kimselerden alındığına bakılırsa bir anlamda harbe iştirak etmeme karşılığında tahsil edildiği söylenebilir.
Ancak devletin ihtiyaç duyduğu zamanlarda zimmîlerden cizye almaktan vazgeçip onların fiilen asker olarak hizmet etmelerini istemesini de meşru kabul etmek gerekir.35 Bu konuda İslâm devletinin ihtiyaca göre bir takdir hakkının bulunduğu söylenebilir. Buna göre Osmanlı Devleti'ndeki devşirme uygulamasını zimmîlerden istenen mecburi askerlik hizmeti olarak yorumlamak mümkündür.
İdrîs-i Bitlisi bu noktada daha farklı bir yorum yapmaktadır. Ona göre Os- manlı toprakları savaşla (anveten) alınmış olduğundan sakinleri köle sayılır. Dolayısıyla devşirme usulüyle bunlardan faydalanılması mümkündür. Ancak bu görüşün tutarlı olduğunu söylemek güçtür. Zira Osmanlıların savaş yoluyla aldıkları topraklardaki insanları köle saydıklarına dair hiçbir delil yoktur.36 Aksine bu insanların hür zimmîler olarak kabul edildiğini gösteren birçok delil vardır. Kendilerinden cizye alınması ve hukukî tasarruflarında serbest bırakılmaları bunların başında getir. İdrîs-i Bitlisinden bu konuda alıntılar yapan Hoca Sâdeddin Efendi, herhalde gayri Müslimlerin köle oldukları yorumuna katılmadığı için bu kısmı eserine almamıştır.37
Yine bazı müsteşriklerin devşirme sistemini doğrudan doğruya İslâmlaştırma ve Türkleştirme olarak değerlendirmeleri de tutarsız görünmektedir.38 Zira bu sistem öncelikle askere olan ihtiyaçtan doğmuştur. Eğer amaç Türkleştirme olsaydı daha kuruluş yıllarında bu yola başvurulurdu. Ayrıca Osmanlılar doğrudan bir İslâmlaştırma politikası takip etselerdi sınırları içindeki toplulukların hemen tamamının Müslüman olması gerekirdi.
Aksine Osmanlılar Ortodoksluğu ihya etmekle kendi tebaasının din ve vicdan hürriyetine saygı göstermiş, gayri müslim halka zimmî muamelesi yapmıştır.39 Türkleştirme ve İslâmlaştırma iddiasını mesnetsiz bırakan bir başka delil de devşirme kanununun XV. yüzyıl ortalan gibi oldukça geç bir dönemde tamamen zaruretlerden kaynaklanmış olmasıdır.
Düzenli olarak XVI. yüzyılın son çeyreğine kadar (yaklaşık 150 yıl) uygulanan sistem za- manla gevşemiş, kapıkulu ocaklarının nefer ihtiyacı daha ziyade kuloğlu ve ağa çırağı denilen kimselerden karşılanmıştır. 40Osmanlı Devleti'nin ömrüyle kıyaslandığında 150 yıl gibi fazla uzun olmayan süre içinde ise devşirme her yıl değil birkaç yılda bir veya askere ihtiyaç duyuldukça yapılmıştır. Devşirmelerin eğitildiği acemi ocaklarının mevcudunun hiçbir devirde 10.000 kişiyi geçmediği göz önüne alınırsa İslâmlaştırma politikasının ne derece geri planda kaldığı daha iyi anlaşılır. Osmanlıların fethettikleri yerleri Türkleştirmek ve İslâmlaştırmak için iskân ve sürgün gibi daha değişik yöntemler uyguladıkları bilinmektedir.
Osmanlıda sadece 150 yıl düzenli bir şekilde uygulanan devşirme sisteminde acemi oğlanların sayısı hiçbir devirde on bini geçmemiştir. Bu kadar az bir sayı imparatorluk içindeki oran düşünülürse önemsiz kalmaktadır. Bir kısım tenkitçiler bu sistemden yetişen devlet adamlarının devlete hâkim olduğundan ve Osmanlıların Türkleri ihmal ettiğinden yakınmaktadırlar.
1844 Osmanlı nüfus sayımına göre 35 milyon olan Osmanlı nüfusunun ancak yaklaşık 12 milyonu Türk’tür. Osmanlı topraklarında Türkler azınlık durumundayken yönetime tek başına sahip olması Osmanlının adalet anlayışına ters olup, toplumsal huzursuzluğa neden olacaktır. Ayrıca bu yolla imparatorluk sınırındaki halkların devlet otoritesini kabul etmeleri kolaylaşmış ve zeki-yetenekli kişilerin değerlendirilmesi sağlanmıştır.
Sokullu Mehmed Paşa, Köprülüler, Mimar Sinan, Koçi bey gibi sayısız büyük isim bu şekilde tarihe kazandırılmıştır. Osmanlı’da devşirme usulü denen bir yöntemle yetenekli çocuklar toplanır, eğitilir ve devlete mensup hale gelirlerdi. Eğer ufak yaşta alınmışlarsa, bu çocukların aileleriyle ve cemaatleriyle ilgisi kalmaz, Müslümanlaşırlar ve doğal olarak isimlerini de değiştirirlerdi. Diğer bir deyişle bizde ‘devlet mensubiyeti’ başlı başına bir kimlik oluşturmuş; devlete intisap eden kişinin tüm algılamasını, pozisyonlarını ve ideolojik bakışını devlet merkezli bir anlayış etrafında homojenleştirmiştir.
Bu kadim geleneğin sonucu olarak, devlete intisap edenlerde devletin dışına düşme korkusu çok yoğun olmuştur. Böylece kendi çıkarını savunmak, devleti savunmakla özdeşleşirken; zamanın bürokratları tam da bu söylem sayesinde kendilerini devlet içinde tutabileceklerinin bilincinde olmuşlardır.
Bektaşilik ile Yeniçeri Ocağı arasındaki ilişkilerin ocağın kuruluşundan beri güçlenerek sürdüğü bilinmektedir. Hatta Yeniçerilerin, Bektaşî tekkeleri ile olan ilişkilerinin taşraya göre payitahtta daha güçlü olduğu söylenebilir. Bundan dolayı II. Mahmud, 17 Haziran 1826 tarihinde Yeniçeri Ocağı ile birlikte Bektaşî tekkelerini de kapattırmış, tekkelerin mallarına el koydurmuş, tarikat mensubu müfrit şeyh ve dervişleri, merkez dışına sürgüne göndermiştir.41 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nı lağveden Sultan II. Mahmud tarafından yürütülen reform, Kemalizm öncesi Osmanlı İmparatorluğu’nda yapılan askeri reformlar içerisinde en önemlisi sayılabilir. Tarihi idrak geçmişi, sadece geçmiş olarak değil, onun hal-i hazırdaki mevcudiyeti olarak idrak etmektir.
Sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğu’nda, 1363 Pençik kanunu ile uygulanmaya başlanıp 1909 tarihinde II. Meşrutiyet döneminde uygulamadan kaldırılan ‘devşirme sistemi’, dönemi koşularında düşünüldüğü ve temel mantığı anlaşıldığı zaman dönemi için örnek oluşturabilecek bir sisteme sahiptir. Her ne kadar zamanla yozlaşarak bir başarı modelinden sorunlar sistemine dönüşmüşse de tam anlamıyla uygulandığı zaman Osmanlı Devleti için başarının sırrı olmuştur.
Bu nedenle sadece kusurlarına veya üstünlüklerine bakan tek taraflı bir bakış açısı, bu sistemi ya olduğundan daha aşağı ya da olduğundan daha mükemmel bir konumda görmemiz yanılgısına bizi götürecektir. Klasik dönem Osmanlı toplum yapısını, askeri düzenini ve idari düzenini anlamamız, Osmanlı Devleti’nin başarısını görmemiz için Devşirme sistemine bakmamız bize büyük fikirler verecektir. Netice itibari ile Türklerden müteşekkil bir tımarlı sipahi kuvvetine ilaveten bu devşirme teşkilatı ile üç kıtaya şamil bir Osmanlı ordusu ve bir ümmet-i osmaniye vücuda gelmiştir.
Has aşçıbaşı Ahmet Özdemir not:
Sn. Ziya Dinç' e ilgili yazısı için teşekkür eder çalışmalarında başarılar dilerim.
1 İ.Hakkı Uzunçarşılı, “Devşirme” , İA , c.3, Eskişehir 1997, s.563
2 İ.Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları ,c.1, Ankara 1984,s.10
3 Neşri, Kitâb-ı Cihân-nûmâ, nşr. F.Reşid Unat- M.Altay Köymen, Ankara 1987, s.198-199
4 Abdülkadir Özcan, Devşirme, DİA, c.9, İstanbul 1994, s. 254 5 Mücteba İlgürel, “Yeniçeriler” , İA, c.13, İstanbul 1986, s.385 6 İ.Hakkı UzunÇarşılı, a.g.e. s. 13-30
7 A.Özcan, a.g.m. 1. s.255
8 İ.Hakkı Uzunçarşılı, a.g.m. s.563
9 İ.Hakkı Uzunçarşılı, a.g.m. s. 564
10 Mücteba İlgürel, a.g.m. s.385
11 A.Özcan, a.g.m. 1. s. 255
12 İ.Hakkı UzunÇarşılı, a.g.e. s. 44
14 Mücteba İlgürel, a.g.m. s.385
15 İ.Hakkı UzunÇarşılı, a.g.e. s. 90
16 İ.Hakkı Uzunçarşılı, a.g.m. s. 564
17 Reşat Ekrem Koçu, Yeniçeriler , Doğan Kitap, İstanbul 2004, s.27
18 İ.Hakkı Uzunçarşılı, a.g.m. s. 564-565
19 İ.Hakkı Uzunçarşılı, a.g.m. s. 566
20 A.Özcan, a.g.m. 1. s. 256
21 Abdülkadir Özcan,”Kul”, DİA, c.24, İstanbul 2005, s. 349-51
22 İ.Hakkı Uzunçarşılı, a.g.m. s. 567
23 Mücteba İlgürel, a.g.m. s.386
24Yavuz Ercan,“Devşirme Sorunu, Devşirmenin Anadolu ve Balkanlardaki Türkleşme ve İslamlaşmaya Etkisi” , Belleten ,C. L,TTK yay., Ankara 1987. , s. 196-7
25 Mücteba İlgürel, a.g.m. s.386
26 İ.Hakkı Uzunçarşılı, a.g.m. s. 567 27 İ.Hakkı UzunÇarşılı, a.g.e. s.97-98 28 İ.Hakkı Uzunçarşılı, a.g.m. s. 567
29 A.Özcan, a.g.m. 1. s. 256
30 Mücteba İlgürel, a.g.m. s.386
31 A.Özcan, a.g.m. 1. s. 256
32 İ.Hakkı UzunÇarşılı, a.g.e. s.99
33 İ.Hakkı Uzunçarşılı, a.g.m. s. 567
34 İ.Hakkı Uzunçarşılı, a.g.m. s. 568
36 Yavuz Ercan, “Devşirme Sorunu, Devşirmenin Anadolu ve Balkanlardaki Türkleşme ve İslamlaşmaya Etkisi” , Belleten ,C. L,TTK yay. Ankara 1987. , s. 197-198
37 A.Özcan, a.g.m. 1. s. 257
38 İ.Hakkı UzunÇarşılı, a.g.e. s.99-100
39 Mücteba İlgürel, a.g.m. s.387
40 A.Özcan, a.g.m. 1. s.257
41 ALKAN, Mustafa, “Yeniçeriler ve Bektaşîlik”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, Sayı: 50, 2009, s. 243
KAYNAKÇA
• ALKAN, Mustafa, “Yeniçeriler ve Bektaşîlik”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, Sayı: 50, 2009, s. 243-260
• ERCAN, Yavuz "Devşirme Sorunu, Devşirmenin Anadolu ve Balkanlardaki Türkleşme ve İslâmlaşmaya Etkisi", TTK, Belleten, sy. 198, Ankara 1986.
• HALAÇOĞLU, Yusuf, XIV-XVII. Yüzyıllarında Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK, Ankara 2007.
• İLGÜREL ,Mücteba, "Yeniçeriler", İA, c.13,İstanbul 1986.
• İNALCIK, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ(1300-1600), çev.Ruşen Sezer, YKY, İstanbul 2003.
• KOÇU, Reşat Ekrem. Yeniçeriler, , Doğan Kitap, İstanbul 2004.
• Neşri, Kitâb-ı Cihân-nûmâ, nşr. F. Reşid Unat-M. Altay Köymen, Ankara 1987.
• ÖZCAN, Abdülkadir, “Devşirme”, DİA, c.9, İstanbul 1994.
• ÖZCAN, Abdülkadir, “Pencik”, DİA, İstanbul 2007.
• ÖZCAN, Abdülkadir,”Kul”, DİA, c.24, İstanbul 2005
• ÖZCAN, Abdülkadir, “Osmanlı Devleti’nin Askeri Yapısı’’ , Osmanlı, I,YTY yay.,Ankara 1999.
• REFİK ,Ahmed. Devşirme Usûlü, Akşam Matbaası, İstanbul 1934.
• UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları , I,TTK,Ankara 1943.
• UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatında Kapıkulu Ocakları, TTK, c.1-2, Ankara 1984.
• UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, “Devşirme” , İA ,c.3, Eskişehir 1997.
• UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Büyük Osmanlı Tarihi, c.I, TTK, Ankara 2008.