• Şirvani Kimdir? El-Fevaidu’l- Hakaniyye

 
Sirvani’nın İlimlerin Tanımı Ve Meseleleri İlgili Eseri: El-Fevaidu’l- Hakaniyye
Prof. Dr. Ahmet Kamil Cihan
 
Özet
Muhammed Emin Şirvanî, yaşadığı dönemde akli ve dini ilimlerde uzmanlaşmış bir düşünürdür. XVII. yüzyılda ilimlerin tanımı ve meselelerine dair Arapça olarak el-Fevaidu’l-Hakaniyye adlı eserini yazmıştır. Müellif nüshası olduğu çok kuvvetle tahmin edilen bir müsveddeye kütüphanede tesadüf edilmiştir. Şirvanî bu eserini hem öğrencilere bilgi vermek maksadıyla hem de dostlarına bir hatıra olarak kaleme almış ve dönemin sultanı Ahmed I’e takdim etmiştir. Şirvani bu eserini daha Şirvan’da iken planlamış fakat oranın Safevilerin hâkimiyetine geçmesiyle maruz kalınan dini baskı ve sıkıntılar sebebiyle göç etmek mecburiyetinde kalmıştır. 
 
İstanbul’a yerleştikten sonra bu projesini tamamlamıştır. Ebced hesabıyla Ahmet isminin sayısal değeri olan elli üçe denk getirmek için eserinde elli üç ilimden söz etmştir. Eserin tertibini de sultanın ordusuna göre yapmıştır. Mukaddime bölümünde ilmin tanımı ve tahlili ile ilimler sınıflamasından söz etmiştir. Eserinin birinci (kalb) bölümünde on adet dinî ilimleri; ikinci (meymene/sağ) bölümünde on iki adet Arap edebiyatına dair ilimleri; üçüncü (meysere/sol) bölümde otuz adet aklî ilimleri ve son (sâka/ayak) bölümde ise yöneticilerin edinmesi gereken karakteri (âdabu’l-müluk) ele alıp incelemiştir. 
 
Eserde, her ilmin önem arzeden meseleleri tartışılmakta ve tahkiki yapılmaktadır. el-Fevaidu’l-Hakaniyye ilahiyat, Arap edebiyatı, düşünce ve bilim tarihi alanında çalışma yapanların istifade edebileceği önemli bir eser görünümündedir. Ayrıca, El-Fevaidu’l-Hakaniyye’nin farklı nüshaları araştırılırken Şirvani’nin, bir nüshası gösterilmeyen Nebzetun Mine’l-Hakaik ve Zübdetun Mine’d- Dekaik adlı eserin müellif nüshası da bulunmuştur.
 
1. Giriş
Osmanlı bilim ve düşünce hayatı artık araştırmacıların ilgi alanına girmiş ve çeşitli yönleriyle ilgili bilgi birikimi oluşmaya başlamıştır. Fakat bunun henüz başlangıç düzeyinde olduğunu ve incelenmeyi bekleyen birçok eserin bulunduğunu belirtmek gerekir. Bu yazıya konu olan el-Fevaidu’l-Hakaniyye’nin1 müellifi Muhammed Emin Şirvanî (1036/1627) olgunluk dönemini ilmî ve kazaî faaliyetlerle Osmanlı Devletine hizmetle geçirmiş, bu sırada çeşitli eserler kaleme almış, Üsküdar’da vefat etmiştir. 
 
Onun, dinî ilimlerle ilgili kimi yönleri araştırmacıların ilgisini çekmekle birlikte aklî ilimlerle ilgili yönü fazla incelenmemiş görünüyor.2 Oysa onun aklî ve dinî ilim dallarıyla ilgisi, el-Fevaidu’l-Hakaniyye adlı eserinde kolaylıkla görülebilir. Bu eserle ilgili kırıntı düzeyinde bilgiler mevcut olmakla birlikte bir bütün halinde onu ele alan bir çalışma yoktur. Oysa bu eser (El-Fevaidu’l- Hakaniyye) XVII. yüzyıl Osmanlı coğrafyasındaki bilim ve düşünce birikimini göstermesi bakımından oldukça önemlidir.
 
İlimlerin tanımı, konuları, yararları ve meseleleri ile ilgili olarak Osmanlı coğrafyasında Şirvanî’den önce kimi eserlerin yazıldığı bilinmektedir. Sözgelişi Molla Fenarî’nin (ö.834/1431) Arapça Enmuzecu’l-Ulum’u, Molla Lütfi’nin (ö.899/1494) dinî ve edebî ilimlerle ilgili Arapça Mevzuatu’l-Ulum’u ve kendi şerhi; Taşköprüzade’nin (ö.967/1560) üç yüzden fazla ilimden bahsettiği Arapça Miftahu’s-Se’ade’si ve oğlu tarafından yapılan Türkçe çevirisi Mevzuatu’l-Ulum’u, Malkaralı Şair Nev’î’nin (ö.1005/1597) Türkçe Netaicu’l-Funun’u bu vadide hatırlanabilir. Şirvanî’nin bu eserinin içeriği daha çok ilmî meseleler ve onların tahkiki ile dolu olduğundan, ansiklopedik tarzda değil daha çok ilmi meselelerin tartışıldığı bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır.
 
2. Şirvanî’nin Hayatı ve Eserleri
 
Muhammed Emin İbn Sadreddin Şirvanî, muhtemelen Şirvan’da dünyaya geldi. Zamanında Mollazade3 diye meşhur olan Muhammed Emin, naklî ve aklî ilimlerin bir kısmını alim olan babası Sadreddin efendiden aldı. Bunun yanı sıra kelam, tefsir ve astronomi alanındaki bilgisiyle temayüz eden Molla Hüseyin Halhalî’den (ö.1014/1605) başta kelam ve mantık olmak üzere birçok ders okudu. Yaşadığı Şirvan bölgesinin Safevilerin ele geçmesiyle Sünni çevrede büyük huzursuzlar yaşandı.4
 
Nitekim kendisi bu durumu fitne ve mihne dalgası olarak adlandırmaktadır.5 Memleketinden göç etme mecburiyetinde kalan Şirvanî, önce Haleb’e sonra da Diyarbakır’a göç etti; oranın beylerbeyi olan Nasuh Paşa (ö.1023/1614) onu kendine muallim tayin etti. Diyarbakır’da iken Şafiilikten Hanefi mezhebine geçtiği ifade edilen Şirvanî, Hüsrev Paşa Medresinde müderrislik görevinde bulundu. 
 
Hac vazifesi için Mekke’ye; Nasuh Paşa’nın sadrazam olmasıyla 1020/1611 yılında İstanbul’a gitti. 1021/1612 yılında İstanbul’da sahn müderrisi oldu. Bir yıl sonra da Edirne Selimiye medresesine tayin edildi. 1024/1625 yılında Halep kadılığına getirilen Şirvanî aynı yıl Mekke payesi ile emekli oldu; iki yıl sonra da Sultan Ahmet I (1603-1617) adına yaptırılan Daru’l-Hadîs’e hoca tayin edildi. İstanbul kadılığı emekliliği ile de ödüllendirildi. 
 
Derslerini üç yüzden fazla talebenin rağbet ettiği ve kazaskerlerin dahi derslerini dinlemeye özen gösterdiği Şirvanî, 1036/1626 tarihinde Üsküdar’da vefat etti.6 Mehmet Süreyya (ö.1327/1909), neslinden birçok molla ve kazaskerin yetiştiğini ve onların Mektubîzade ve Kassamzade şeklinde günümüze kadar geldiğini haber vermektedir.7
 
Şirvanî birçok eser kaleme almıştır. Bunlar, şöyle sıralanabilir:
 
1. Haşiye Ala Tefsiri’l-Beyzavi: Birçok nüshası olmakla birlikte en eskisi Süleymaniye Kütüphanesi, Çorlulu Ali Paşa 51.
 
2. Tefsiru Sureti Yasin: Süleymaniye Kütüphanesi, Şehit Ali Paşa, 314/3 müellif nüshası.
 
3. Tefsiru Sureti’l-Fetih: Ömer Çelik hazırladığı Yüksek Lisans tezi içinde tahkik etmiştir.8
 
4. Tefsiru Sureti’l-İhlas: Ahmet Faruk Güney hazırladığı doktora tezinde hem neşretmiş hem de değerlendirmesini yapmıştır.9
 
5. İ’rabu Ayeti’l-Kürsi: Süleymaniye Kütüphanesi, Esad efendi 3712/2.
 
6. Tefsiru Ayeti’l-Kürsi: Süleymaniye Kütüphanesi, Şehit Ali Paşa 314/2.
 
7. Haşiye Ala Cüz’i’n-Nebe’i Min Tefsiri’l-Beyzavi: Süleymaniye Kütüphanesi, Amcazade Hüseyin Paşa 66/1.
 
8. Resail: Muhtelif ayetlerin tefsirini konu alan bu eser Süleymaniye Kütüphanesi, Bağdatlı Vehbi Efendi 2041/81.
 
9. Şerhu Hadisi “İza katele ahadukum fe’lyectenibi’lveche”: Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi 1143/24.
 
10. Şerhu Kavaidi’l-Akaid li’l-Gazali: Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi
 
11. Risale fi Ma’rifeti’l-Mebdei ve’l-Mead: Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi 3614/2.
 
12. Nebzetun Mine’l-Hakaik ve Zübdetun Mine’d-Dekaik: Mebde ve Meada ilişkin bir risale olan bu eserin, bir önceki ile aynı olma ihtimali vardır. Müellif nüshası için bk. Süleymaniye Kütüphanesi, Amcazade 321/2.
 
12. Risale Fi Mes’eleti’l-İman: Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi 1366/2.
 
13. Haşiye Ala Dibaceti Şerhi’d-Devvanî li’l-Akaid: Süleymaniye Kütüphanesi, Süleymaniye bölümü 752/2
 
14. Tercümanu’l-Ümem: Süleymaniye Kütüphanesi, Hüsrev paşa 123/2.
 
15. Risale fi İşkali Kevni “Vahdehu” Fi La İlahe İlllallahu Vahdehu La Şerike Leh: Süleymaniye Kütüphanesi, Serez, 3312/2
 
16. Şerhu Ala Ciheti’l-Vahdeti li’l-Fenarî: Matbaa-i Amire 1262; Matbaa-i Amire 1271’de tabedilmiştir.
 
17.Haşiye Ala Haşiyeti’l-Halhali Ale’t-Tehzib: Mantığa dair bu eser, Süleymaniye Kütüphanesi, Serez 2264/6’da kayıtlıdır.
 
18. Haşiye Ala Haşiyeti’l-Hüsamkati Ala İsaguci: Süleymaniye Kütüphanesi, Şehit Ali Paşa 1770/1.
 
19. Haşiye Ala Haşiyeti’s-Suğra li’s-Seyyid: Mantığa dair bu eser Süleymaniye Kütüphanesi, Kasidecizade 706/7’de kayıtlıdır.
 
20. Talika Ala Haşiyeti’s-Seyyid Ale’ş-Şemsiyye: Mantığa dair bu eser Süleymaniye Kütüphanesi, Esad efendi 1940’da kayıtlıdır.
 
21. Haşiye Ale’l-Mutavvel: Süleymaniye Kütüphanesi, Servili 263.
 
22. Şerhu Risaleti li’l-Halli Mes’eleti’d-Daireti’l-Hindiyye: Süleymaniye Kütüphanesi, Kılıç Ali paşa 1041/8.
 
23. Şerhu’l-Beyteyni’l-Meşhureteyn “Ayneyni ayneyni” Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi 3449/15
 
24. Risale fi’l-İbade. Eyüp Yaka Türkçe olan bu risaleyi neşretmiştir.10
 
25. el-Fevaidu’l-Hakaniyye: Bu eser hakkında aşağıdaki bölümde bilgi verilecektir.
 
3. el-Fevâidu’l-Hâkâniyye Adlı Eser
 
Şirvanî, eserlerinden anlaşıldığı kadarıyla nahiv, mantık, kelam ve felsefe sahasında yoğunlaşmış görünüyor. Fakat el-Fevaidu’l-Hakaniyye adlı eseri incelenince onun diğer ilimlerin meseleleri hakkında bilgi sahibi olduğu ve onlar hakkında yazacak kadar vukufiyeti olduğu anlaşılmaktadır. 
 
Nitekim onun İstanbul’a geldiği tarihlerde yaptığı ilmî sohbetlerde hazır bulunan Kadızade Rumî Efendi11 (ö. 1021/1612) daha önceden değişik ilimlerden hazırladığı otuz kadar soruyu sormuş; o da herhangi bir kitaba başvurmadan hemen cevaplamıştır. Kadızade ve orada bulunanlar, Şirvanî’nin telaşa kapılmadan doyurucu cevaplar vermesini takdirle karşılamışlardır.12 Esasen bu olay, Şirvanî’nin ilimler hakkındaki dirayetini ortaya koymakta ve bu durum el-Fevaid adlı eserden de anlaşılmaktadır.
 
Müellif nüshası olma ihtimali kuvvetli olan bir eser doksan iki varak olarak Süleymaniye Kütüphanesi Amcazade 321 numarada kayıtlıdır. Aynı ciltte el-Fevaid ile birlikte Nebzetun minel-Hakaik bulunmaktadır. El-Fevaid’in tamamlandığı kayıt yerinde müsveddenin Çarşamba günü 8 Safer 1023 hicride (20 Mart 1614) bittiği kaydı vardır.13 Bir yaprak sonra diğer eser başlamakta ve onun bitiminde de “müellifi Muhammed Emin İbn Sadr Şirvanî’nin eliyle tamamlandı”14 ibaresi bulunmaktadır. İki nüshanın aynı ciltte bir araya getirilmesi, yazı karakterlerinin (talik) ve satır sayılarının (27 satır) aynı olması, el-Fevaid müellifinin hayatta olduğu 1023 tarihinde müsveddenin bitmesi, Nebze’nin de müellifinin eliyle tamamlandığına dair kayıtlar, elimizdeki nüshanın müellif nüshası olma ihtimalini oldukça güçlendirmektedir.
 
Şirvanî’nin Arapça yazdığı bu eseri çeşitli kütüphanelerde yazma halinde bulunmaktadır. Bunların bir kısmı şöyledir: İlki yukarıda belirtilen ve müellif hattı olduğu tahmin edilen bir nüsha 92 varak olup, İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi, Amcazade Hüseyin Paşa, nr. 321/1’de kayıtlıdır. Bir diğer nüsha 110 varak olup, İstanbul Köprülü Kütüphanesi, Mehmet Asım Bey, nr. 469; bir diğer nüsha da 179 varak halinde Kayseri Raşid Efendi Kütüphanesi nr.600’de kayıtlıdır. Diğer nüshalar: Konya Karatay Yusufağa Kütüphanesi, 374/6: Manisa İl Halk Kütüphanesi, 8340; Kütahya Vahid Paşa Kütüphanesi, 2371; İstanbul Köprülü Kütüphanesi, 469/1 numarada kayıtlıdır.
 
Şirvanî’nin, bu eserini Şirvan’da iken yazmaya planladığı anlaşılıyor. Eserin girişinde birçok ilimle yoğun bir şekilde meşgul olduğunu, Allah’ın kendisini muvaffak kılıncaya dek bu işe devam ettiğini, eski metin ve şerhlerdeki nadir bilgileri edindiğini belirterek bunun şükrünü temel ilimleri ve önemli fenleri içine alan bir kitap tertip etmekle eda etmeye karar verdiğini söyler. 
 
Ne var ki Şirvan’daki fitne sebebiyle oradan göç etmesi, evlat ve dostlardan ayrılması gibi engellerin buna mani olduğunu, birçok diyar gezip İstanbul’a gelince güzelliğinden ve ulemadan dolayı oraya yerleşmeye ve niyetlendiği kitap işini orada tamamlamaya karar verdiğini ifade eder. Çeşitli engeller olmakla birlikte her bir ilimdeki ince meseleleri ve değerli konuları yazmaya başladığını söyler. 
 
Orada tedavüldeki eserlerde mevcut olmayan tahkik ve tetkiklere işaret ettiğini ve birçok konuda kendi kanaatini de eklediğini belirtir. Birçok övgünün ardından Sultan Ahmed I’e bu çalışmasını takdim eder.15 İlerleyen sayfalarda bu eseri yazmaktaki amacını “maksadım öğrencilere bilgi vermek ve arkadaşlara benden bir hatıra”16 diyerek ifade eder.
 
Şirvanî eserini, ilimlerin konuları ve meseleleri hakkında hazırladığından eserin giriş kısmında okuyucuyu literatürden de kısmen haberdar etmektedir. Her ne kadar tamamını yazmamışsa da bunlar, önemli gördüğü eserlerdir. Bunlar hakkında verdiği bilgiler şöyledir:
 
1. Fahreddin Razî’nin (ö.606/1210) Hadaiku’l-Envar fi Hakaiki’l-Esrar adlı eseri olup, Şirvanî bunun, altmış ilimden bahsettiğini kaydeder.17
 
2. Bir fazilet erbabı, Razî’nin eserine kırk ilim daha eklemiş ve toplam yüz ilim içeren Enmuzecu’l-İlm adlı eseri yazmıştır.18
 
3. Devvanî’nin (ö.908/1502) on ilmi içeren Enmuzec adlı eseridir.19
 
Şirvanî, bunlardan başka, birçok kitap daha telif edildiğini, kiminin ilimlerin sayısını artırdığını kiminin de eksilttiğini kaydeder. Eserinde elli üç20 ilimden bahsettiği için, sayı hakkında bir açıklama yapma gereği duyar. Her ne kadar ilimler hakkındaki bilgisi bundan daha fazla ise de eserini Sultan Ahmed I’e takdim ettiği için, Sultanın ismindeki harflerin ebced hesabıyla ortaya çıkan elli üç sayısına uygun gelmesi için böyle hazırladığını belirtir. Yine, eserinin bölümlerini de sultanın ordusunun tertibine uygun gelecek şekilde ayarladığını ifade eder.21 
 
Bununla birlikte Şirvanî eserinin tertibinde ve ilimleri sıralanmasında uyduğu kural hakkında bilgi vermez. Eserinin tertibi ve konu başlıkları kısaca şöyledir:
 
1. MUKADDİME: İlmin mahiyeti, bu mahiyete ilişkin konular ve ilmin türlere taksimi.
 
2. KALB: Şer’î ilimler ve asıllarından on kadarının belirtilmesi. Bunlar Tefsir, Kıraat, Hadis, Usul-u Hadis, Kelam, Usul-u Fıkıh, Fıkıh, Feraiz, Tasavvuf, Hilaf olarak sıralanır.
 
3. MEYMENE: Edebî ilimler olup, Lügat, Sarf, İştikak, Nahiv, Meani, Beyan, Bedii, Aruz, Kafiye, Hat, Karzu’ş-Şiir, İnşau’n-nesir şeklinde on iki adet olarak sıralanır. Bunda Zemahşerî’ye (ö.539/1144) bağlı kaldığını belirtir.
 
4. MEYSERE: Aklî ilimler olup, temellerinden otuz kadarı belirtilmiştir. Bunlar da Mantık, Adabu’l-bahis, Hikmetu’l-İşrak, El-Hikmetu’t-Tabiiyye, El-Hikmetu’l- İlahiyye, Heyet, Havassu’l-Ekalim, Hendese, Hesap, Cebir ve Mukabele, Aritmatik, Mesaha, El-Eb’ad Ve’l-Ecram, Musiki, Es-Sema Vel-Alem, Üker, Teşrih, Tıp, Manzar, Nücum, Usturlab, Ta’bir, Firaset, Mizaciyyat, El-San’at’l-İksiriyye, el-Kevn ve’l-Fesad, Asar-ı Ulviyye ve Süfliyye, Ahlak, Tedbir-i Menzil, Siyaset olarak sıralanır.
 
5. SAKA: Adabul-muluk olup, burası hazreti saltanata hediyedir.22
 
Şirvanî Mukaddime’de ilim teriminin epistemolojik analizi ile meşgul olur. İncelediği ilk sorun, bilmenin ne olduğudur. Daha sonra bilginin nitelik (keyfiyet), edilgi (infial) veya ilişki (izafet) kategorilerinden hangisine ait olduğunu inceler ve kendi tercihini nitelik kategorisinden yana kullanır. Ardından zihnî varlık konusundaki tartışmalara girer. Şirvanî’nin gündeme getirdiği bir diğer konu, bilginin mahiyetini tasavvur etmenin zarurî olup olmadığı hakkında olup, ardından tahkik ehli filozoflar ile bir mütekellim nazarındaki bilginin en sahih tanımını “bir şeyden hasıl olan akıldaki suret” olarak, gerekçesiyle birlikte açıklar.23
 
Şirvanî, eserinin içeriği ile de ilgili olan yöne de dikkat çekerek ilim teriminin nahiv, sarf ve fıkıh ilmi gibi, tedvin edilen ilimlerin adlarıyla eş anlamlı olarak; bazen özel meseleler için; bazen bu meselelerin delillerden çıkarılan hükümleri/tasdikat için; bazen de bu hükümlerin tekerrüründen meydana gelen meleke için kullanıldığını belirtir. İlim teriminin idrak manasına gelmesi sebebiyle malum manasında; bazen meseleler, tasavvurun ilkeleri ve hükmün/tasdik ilkeleri hakkında kullanıldığını ve ilmin üç öğeden meydana geldiği anlayışının buradan kaynaklandığını kaydeder.24 İlimlerin taksimi konusunda iki meşhur taksim bulunduğunu belirtir. İlk taksim şöyledir:
 
1- Nazari ilimler. Bunlar, bir amelin keyfiyetine ilişkin değildir. 2- Ameli ilimler. Bunlar, bir amelin keyfiyetine ilişkindir.
 
İkinci taksim ise şöyledir:
 
1- Başka bir şeyin tahsiline alet olmayıp, bizzat amaç olan ilimler.
 
2- Başka bir şeyin tahsiline alet olan ilimler. Bunlara alet ilimleri denir. Şirvanî, her iki taksimin konularının/maddelerinin aynı olduğunu belirtir.
 
Şirvanî, nazarî ve amelî terimlerinin üç anlamda kullanılışına dikkat çekerek muhtemel karışıklıkların önüne geçmek ister. Bu terimler, şu taksimlerde kullanılır:
 
1- Mutlak manada ilimlerin taksiminde kullanılır. Bu durumda mantık, amelî hikmet, amelî tıp, amelî ilme girer.
 
2- Hikmetin taksiminde kullanılır. Zira hikmet, beşeri takat ölçüsünce varlıkların ayınlarını oldukları üzere bilmekten ibarettir. “Ayınlar”25 terimi varlığı bizim gücümüz ve ihtiyarımıza bağlı olan amel ve fiiller ile varlığı bize bağlı olmayan şeylerdir. İlk manadaki ayınları bilmek amelî hikmet diye isimlendirilir. İkincisini bilmek de nazarî hikmet diye isimlendirilir.
 
3- Sanatın taksiminde kullanılır. Şöyle ki, bu sanatın meydana gelmesi belli bir amelin uygulaması yönüyle amelî olur veya uygulamaması yönüyle nazarî olur. Bu son mana dikkate alındığında fıkıh, nahiv, mantık, amelî hikmet, amelî tıp “amelî” teriminin dışında kalır. Çünkü bunların meydana gelişinde, terzilik ilminde olduğu gibi bir amelin sürekli yapılmasına gerek yoktur.26
 
Şirvanî üçüncü bir ilimler taksimine daha işaret eder; belki de bunu, kitabının muhtevasıyla ilgisi görmüş de olabilir. Bu taksim şöyledir:
 
1- Hikmete ilişkin ilimler. Bu gruptaki ilimler, zaman ve mekanın değişmesiyle değişmez, heyet ilmi böyledir. Bunlara hakikî ilim de denir.
 
2- Hikmete ilişkin olmayan ilimler. Bu da bir öncekinin dışında kalan ilimlerdir. Bunlar,
 
2a. Dinî ilimler: Doğrudan vahye dayanır ve peygamberden alınır; şer’î ilimler de denir.
 
2b. Dinî olmayan ilimler. Bu da dinî ilimlerin dışındakiler olup, dünyevî iyiliğe yönelik ilimlerdir. Bu gruptaki ilimler,
 
i-miras taksimi gibi sonucu/akıbeti itibariyle övülen bir ilim olur. ii-Sihir ve tılsım gibi kınanan bir ilim olur.
 
iii- Tarih ve şiir gibi serbest/mubah bir ilim olur.
 
Şirvanî yapılan bu değerlendirmenin gayeye nispetle olduğunu hatırlatır. Ona göre hangisi olursa olsun, ilim olması itibariyle her bir ilim bir erdemdir. Bu, inkar edilemez. Her bir şeyi bilmek, cehline nispetle daha önceliklidir. Şirvanî, bu önemli hatırlatmayı yaptıktan sonra “Cahillerden olma sakın!” diyerek kanaatini de ortaya koymuş olur.27 Ne var ki eserinin tertibinde yaptığı ilimler taksiminden biriyle uyumlu olmadığı da anlaşılmaktadır.
 
El-Fevaid hakkında bir fikir edinmek için her bölümden ilk zikredilen ilmi örnek olarak tasvir etmek uygun olacaktır. İlk/Kalb bölümünde ele aldığı ilk ilim tefsir ilmi olup, hakkında belirttiği konular kısaca şöyledir: Tefsir ilmi, nicelik itibariyle şer’î ilimlerin en büyüğü (a’zam); değer itibariyle en yükseğidir. Hatta şer’î ilimlerin başı ve başkanı; şer’in kaidelerinin temeli (mebna) ve esasıdır. Zira bu ilim, beşerî takat ölçüsünde Allah Tealanın muradını göstermesi itibariyle onun kelamını inceler. 
 
Dolayısıyla konusu Allah’ın kelamı, gayesi de dünyevî ve uhrevî mutluluğa yaklaştırması için Kuran’ın manasını anlamaya ve hükmünü çıkarmaya çalışmaktır. Bir ilmin değeri, konusunun değerine ve gayesine nispetle olduğu için, tefsir ilmi ilimlerin en değerlisi olmuştur. İlimleri başı ve başkanı olması ile şer’in kaidelerinin temeli olması, hükmünün nüfuz etmesinden ve delillerin çoğunun ona raci olmasından ileri gelir. Şirvanî, kelamcıların, “Dinî ilimlerin başkanı ve şer’in kaidelerinin temeli, ilmi kelamdır” iddialarını da hatırlatarak şu açıklamayı yapar: 
 
Bu konu hakiki ve burhani değil iknaya ve iddiaya ilişkin bir husustur. “Her grup, kendilerinde bulunan şeyden hoşnuttur” (Müminun 22/52). Bununla birlikte, kanaati şu şekildedir: Yaratıcının, sıfatlarının ve diğer kelamî meselelerin ispatı olmazsa ne tefsir ve hadis ilmi ne de usul-u fıkıh ve fıkıh ilmi tasavvur olunabilir. Dolayısıyla Şirvanî kelamcıların safında yerini tutar.
 
Şirvanî tefsir ilminin kavram ve sorunlarına değil tefsir kitaplarında gördüğü ihtilaflı konulara değinir. İlk mesele olarak Keşşaf sahibinin hamd ile şükür arasında gördüğü farkı gündeme getirir. Ardından kendi görüşünü belirtir. İkinci mesele Bakara 2/25’deki beşaret/müjdelemek konusunun Keşşaf ve haşiyesindeki yorumu hakkındadır. Beyzavi şarihlerinin, o konuda Beyzavi’nin sözünü yanlış yorumladığını gerekçeleriyle birlikte belirtir. 
 
Üçüncü mesele, Bakara 2/14’de namazda Mescid-i harama mı yoksa o cihete mi dönülmesiyle ilgili olup, Keşşaf sahibini yorumu ile kendi görüşünü verir. Dördüncü meselede Enfal 8/2 ayetine göre, amelin imana dahil olup olmadığını tartışır. Son meselede izaha bağlı olarak ortaya çıkan yeni sorunlara da dikkat çeker. Orada “Ben de derim ki” (Ekûl) ifadesini sık kullanması kanaatimizce onun tahkik ehli olduğunu gösterir.28
 
İkinci/Meymene bölümünde edebî yahut Arabî ilimleri ele alınır. İlk olarak lugat/dil ilmi hakkında bilgi verir. Lugat ilmi, Arap kelamındaki müfret sözcükleri cevheri ve maddesi itibariyle inceler. Fakat ilmin tarifinde belirtilen hususları taşımadığı için, bunun bir ilim olmadığı şeklinde bir itiraz mümkün olmakla birlikte, tasavvurî ve tasdikî yöne sahip olması itibariyle ilim olduğu belirtilir. Bu ilmin ilk meselesi lugatın/dilin koyucusu hakkındadır. 
 
Bu konudaki görüşleri sahipleriyle birlikte özet olarak verir. İkinci mesele lugatı/dili vazetmeye sevk eden hikmet hakkındadır. Burada insanın tab’an medeni olmasından hareketle, insanın birlikte yaşamaya olan ihtiyacı ve manalara bir takım ses ve işaretler vaz etmesi genişçe açıklanır. Üçüncü mesele bileşik sözcüklerin cüzleri mi yoksa nevi itibariyle mi vazolunduğu hakkındadır. Şirvanî’nin tahkikine göre bileşik sözcük, özel manalar için konulmuştur. Dördüncü mesele lafızların zihnî suretlere mi yoksa haricî heyetlere mi karşılık olmak üzere vaz olunduğu hakkındadır. 
 
Şirvanî birinci görüşe Fahreddin Razî’nin; ikinciye de Ebu İshak Şirazî’nin (ö.476/1083) kail olduğunu söyler ve Celaleddin Devvanî’nin meseleyle ilgili tahkikini belirterek konuyu tamamlar. Beşinci mesele dilin kıyas yoluyla ispatının caiz olup olmadığı hakkında olup, geniş bir şekilde tartışılır.29
 
Üçüncü/Meysere bölümünde aklî/felsefî ilimler içinde ilk olarak mantık ilmi incelenir. Ona göre mantık, normatif bir alet olup, buna riayet etmek zihni fikirde/akıl yürütmede hatadan korur. Bu ilim sayesinde fikirdeki hata ayırt edildiği için, ona düşünmenin ölçütü (miyaru’n-Nazar), fikrin mizanı denmiştir. İbn Sina (ö.428/1037) ilimlere vesile olduğu için ona ilimlerin hizmetçisi derken Farabi (ö. 339/950) de ilimlerin reisi demiştir. 
 
Şirvanî iki görüşün de doğru olduğunu belirtir ve sonraki kelamcıların şer’î ilimlerin reisi olan kelamın kendi dışında bir şeye muhtaç olmasına razı olmadıkları için, kelam konularını geniş tutup mantıkî konuları da kelam ilminin içine dâhil ettiklerini söyler. Bu itibarla mantık, felsefî değil İslamî ilimlerden biri olur. 
 
Mantık ilminin ilk meselesi ilimlerin taksimi hakkındadır. Zira tabiiyat ve ilahiyat gibi bir kısım ilimler, mantık gibi vasıta olan ilimlere muhtaç iken hesap ve geometri gibi ilimler veya ilahî alemden destek almış olanlar mantığa muhtaç değildir. 
 
İkinci mesele mantık ilminin farzı ayın veya farzı kifaye oluşundaki ihtilaf hakkındadır. Üçüncü mesele tasavvur ile tasdikin hakikatte farklı türden bilgi mi yoksa aynı türden bilgi mi olduğu hakkındadır. Dördüncü mesele her tasavvur ve tasdikin bir başkasından elde etmenin imkansız oluşu hakkındadır. Beşinci mesele bir şeyin künhünü tasavvur etmenin manası hakkındadır. Altıncı mesele yüklemin yorumu hakkındadır. Yedinci mesele Muhakemat sahibinin30 “Yüklem olan cüzlerin zihni terkibi, harici terkip olmadığında tahakkuk eder” görüşünün açıkllaması hakkındadır.31
 
Dördüncü/Saka bölümü doğrudan saltanata hediye edilen Adabul muluk ilmi üzerinedir. Bu ilim, devletlerin düzeni, saltanatın devamı için, kralların edinmesi gereken meleke ve huyların bilgisinden oluşur. Şirvanî adalet ve ihlâs ile yapılan saltanat ve halifeliğin ibadetlerin en değerlisi olduğunu hadislerden de örnekler vererek açıklar. 
 
Daha sonra yöneticide bulunması gereken sıfatları filozoflardan aktararak açıklar. Bu sıfatlar yüksek duygu ve düşünceli olmak (uluvvu himmet), görüşünde isabetli olmak, azimli olmak, zorluklara sabretmek, kerim olup dünyalık şeylere bakmamak, fikrin söze ve fiile galip olması, afta aceleci olmak, halka şefkatle adalete bağlı olmak, ilim ehliyle oturup kalkmak, ne çok heybetli ne de çok halim olmaktır. Şirvanî, bu ilim içinde tek meseleye değinir. O da saltanatın umdesi olan adaletin hangi esas üzerine bina edilmesi gerektiği hakkındadır.32
 
El-Fevaid’in etkisi hakkında belki de ilk somut örnek Katip Çelebi’dir. (ö.1067/1657) Meşhur eseri Keşfu’z-Zunun mukaddimesinde İbn Sadreddin nazarında ilmin en sahih tanımını verirken33; ilimlerin taksiminde el-Fevaidu’l-Hakaniye’ye atıfta bulunurken34, ahlak ilminden35 ve Adabu’l-Bahs ilminden söz ederken36; küreler ilminin37; inşa ilminin38; bedi’ ilminin39; beyan ilminin40; teşrih ilminin41; cebir ilminin42; hesap ilminin43 tanımlarında; tefsir ilminin değerini belirtirken44; hikmet maddesini açıklarken45; hat ilmi46; hilaf ilmi47; aruz ilmi48 ve kafiye ilmini49 tanımlarken; ilimlerin konularından bahsederken el-Fevaidu’l-Hakaniyye’ye50 açıkça atıfta bulunmuş ve oradan nakiller yapmıştır.
 
El- Fevaid ile Keşfu’z-Zunun mukaddimesinde ele alınan konular mukayese edilir ise Keşfu’z-Zunun’daki ilk dört konunun (1a,b,c,d) el-Fevaid’dekiler ile hemen hemen aynı olduğu görülür. Gerçi, Katip Çelebi aynı sayılabilecek olan konularda eserine ek açıklama ve nakiller de ilave etmiştir. Aşağıdaki tabloda bu durum görülebilir:
 

EL-FEVAİDU’LHAKANİYYE 

(Mukaddime: İlmin mahiyeti, buna ilişkin konular ve ilmin türlerine taksimi.

KEŞFU’Z-ZUNUN 

(Mukaddime: İlimlerin halleri)

1. Bir şeyi bilmek zihinde o şeyin varlığını gerektirir mi? İlim, zihinde alim ile malum arasındaki bir ilişki midir? İlim, süjenin objeye ilişip onu açığa çıkartan fakat

1. İlmin Tarif ve Taksimi

a.İlmin mahiyeti: Mutlak ilmin mahiyetini tasavvur etmek zaruri midir yoksa nazari midir?

varlığını gerektirmeyen bir vasıf mıdır?

2.              İlmin mahiyetini tasavvur etmek zaruri midir yoksa nazari midir?

3.              İlim teriminin tedvin edilen ilimlere ad oluşu.

4.              İlmin türlere taksimi

 

b.İlmin mahiyetine ilişkin İhtilaf ve Görüşler: Bir şeyi bilmek zihinde o şeyin varlığını gerektirir mi?

c.Tedvin edilen İlimler ve konuları,

ilkeleri, meseleleri ve gayeleri d.İlimlerin taksimi

e.İlimlerin Mertebeleri ve şerefi (İlmin şeref ve fazileti, ilmin eşyanın en çok haz veren oluşu, zararlı ilim düşüncesini uzaklaştırma, öğretimde ilimlerin tertibi)

2.  İlimlerin ve kitapların menşei 

3.  Menşe’in sebepleri

4.  Kitap inzalinin menşei

5.  Ehli İslam ve ilimleri

6.  Yazarlar ve Eserleri

7.  İlim kapılarını açmanın faydaları

8.  Ek konular 

 

 
Tablo 1: el-Fevaid ile Keşfu’z-Zunun mukaddime başlıklarının karşılaştırılması  
 
Sonuç
 
El-Fevaidu’l-Hakaniyye XVII. yüzyılda İstanbul’da dönemin bilim ve düşünce hayatını yansıtan telif bir eser olması itibariyle önemlidir. Şirvanî ilimleri tarif ettikten sonra o ilimde önemli gördüğü konuları meseleler halinde inceler. Meseleleri sadece ilgili literatürden nakillerle ele almaz, önemli ölçüde konunun kendi açısından tahkikini de yapar. Eserinde ele aldığı ilimler ve meseleler dikkate alındığında tahkik ehli bir alim olduğu kolaylıkla tahmin edilebilir. 
 
Bu eserden ilahiyat, Arap edebiyatı, düşünce tarihi, bilim tarihi alanında çalışan araştırmacıların istifade edebileceği söylenebilir. 
 
Zira hemen her bilim dalına ait önemli denilebilecek meseleler ortaya konmuş ve tahkiki yapılmıştır. Bu itibarla tarih biliminin herhangi bir alanında araştırma yapan biri, XVII. yüzyıldaki bilgi birikimini bu eserden hareketle ortaya koyabilir.
 
Şirvanî mukaddimede ilimler taksiminden söz etmekle birlikte, eserinin tertibinde bunlardan birine riayet etmediği gibi bu konuda bilgi de vermemektedir. Ancak bunun, eserinden edinilecek verimi azaltmayacağı düşüncesindeyiz. Diğer taraftan ilimlerin tespitinde hangi ölçütü kullandığı da belli değildir. Sözgelişi fıkıh ile feraiz ayrı bir ilim olarak ele alınırken –ki, feraiz fıkhın bir bölümüdür- hangi ölçüte bağlı kaldığı belli değildir. 
 
Yine, hat ilminin edebî ilimlerle; usturlab ilminin nucüm ilmiyle ilişkisi aynı şekildedir. Bu yönüyle Şirvanî’yi tenkit etmek mümkün olmakla birlikte, bir ilmin bölümünün zamanla önem veya değer kazanması veya o bölümle ilgili kazanımların ayrı bir başlık altında verme düşüncesi onu buna sevk etmiş olabilir.
 
Şirvanî’nin, Taşköprüzade ve Nev’î gibi önceki Osmanlı müellifleri gibi, ilimleri tarif ettikten sonra o ilimle ilgili eserleri, müellifleri nakletmeyip, bilakis tanımın ardından doğrudan meselelere girdiği belirtilmelidir. Esasında, eserini yazarken dikkatlerden kaçmış ve eski metinlerde kalmış bilgileri öğrencinin/okuyucunun önüne koyması da onu bu yola sevk etmiş olabilir. Şirvanî’nin, kimi ilimlerin meselelerden söz ederken mantıkî, kelamî ve felsefî yöndeki bilgileri daha çok kullandığı görülmekte ve karşımızda bir mütefekkirin bulunduğu hemen dikkat çekmektedir.
 
El-Fevaid ile ilgili araştırmalarımız bizi müellif nüshasına götürdüğü gibi Şirvani’nin bir diğer eseri olan ve henüz bir nüshası gösterilmeyen Nebzetün Mine’d- Dekaik adlı eserin müellif nüshasına ulaşmamıza da vesile olmuştur.
 
Teşekkür: Yazar, bu makalenin hazırlanmasında gerekli malzemenin temini konusunda maddi destek veren Erciyes Üniversitesi BAP birimine teşekkür eder.
 
Kaynakça
ALPER, Hülya, “XVII. yüzyıl Osmanlı düşünce dünyasında bir Gazzali Şarihi Olarak Sadreddinzade eş-Şirvanî ve Şerhu’r-Risaleti’l-Kudsiyye Örneğinde Şerh Geleneği”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S:21(2012), s. 59-80.
ATAYÎ, Nev’i-zade, Hadaiku’l-Hakaik fi Tekmileti’ş-Şekaik, (nşr: Abdulkadir Özcan, İstanbul Çağrı yayınları 1989),
ALTINDAŞ, Ramazan, “Şirvanî, Sadreddinzade”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 2010, c. XXXIX, 208-209.
CÜRCANÎ, Seyyid Şerif, Tarifat, Dersaadet: Arif Efendi Matbaası 1318.
ÇELEBİ, Katip, Keşfu’z-Zunun an Esami’l-Kutubi ve’l-Funun, Dersaadet 1310.
ÇELİK, Ömer, “Muhammed Emin B. Sadreddin Şirazî’nin Hayatı ve Fetih suresi Tefsirinin Tahkiki”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992
ÇELİK, Ömer, “Muhammed Emin B. Sadreddin eş-Şirvanî’nin Hayatı, İlmi Kişiliği ve Eserleri”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 13-14-15, 211-217 (1995-1996-1997), 211-224.
FIĞLALI, Ethem Ruhi, “İbn Sadreddin Şirvanî ve İtikadi Mezhepler Hakkındaki Türkçe Risalesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi S: 14 (1981), 249-276
GÜNEY, Ahmet Faruk, “İbn Sina’dan Elmalılı’ya İhlas suresi Felsefi Tefsir Geleneği”, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008.
KARAHAN Abdulkadir, Tercümanu’l-Ümem (İtikad Mezhepleri Üzerine Bir Yazma)
İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Yayını 3, İstanbul 1962.
SÜREYYA, Mehmet, Sicill-i Osmani, Matbaa-i Amira, İstanbul 1308.
ŞİRVANÎ, Muhammed Emin, el-Fevaidu’l-Hakaniyye, Süleymaniye Kütüphanesi Amcazade 321/1.
ŞİRVANÎ, Muhammed Emin, Nebzetun Mine’d-Dekaik ve Zübdetun Mine’l-Hakaik, Süleymaniye Kütüphanesi, Amcazade Hüseyin 321/2.
YAKA, Eyüp, “Fethullah b. Sadreddin Şirvanî (ö.1036/1626)’nin İbadet Risalesi”, Tasavvuf, S:8 (2002) 79-95
YAVUZ, Yusuf Şevki, “Fahreddin er- Razî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Ankara 1995, c. XII, 89-95.
 
1 Eserin tam adı, müellif nüshası diye tahmin ettiğimiz eserde el-Fevaidu’l-Hakaniyye el-Ahmediyye Haniyye şeklinde (Süleymaniye Kütüphanesi, Amcazade Hüseyin Bölümü 321, vr. 3b; bir başka nüshada el-Fevaidu’l-Hakaniye li Ahmed Mücniyye şeklinde (Süleymaniye Kütüphanesi, Mehmed Asım Bey Bölümü, 469, vr. 3b) bir başka nüshada da el-Fevaidu’l-Hakaniyye el-Ahmed Haniyye şeklinde (Kayseri
5 Şirvanî, Fevaid, vr. 1b.
6 Nev’i-zade Atayî, Hadaiku’l-Hakaik fi Tekmileti’ş-Şekaik, (nşr: Abdulkadir Özcan) İstanbul 1989, c. II, s. 712; Çelik, agm, 212.
7 Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmani, İstanbul 1308, c. IV, s. 695.
8 Çelik, agt.
9 Güney, agt.
10 Eyüp Yaka, agm.
11 Bunun Kadızade Mehmed b. Mustafa (ö.1044/1634) olma ihtimali de vardır. Yaka, 79, dipnot 1.
12 Çelik, “Muhammed Emin B. Sadreddin eş-Şirvanî’nin Hayatı, İlmi Kişiliği ve Eserleri”, 218. Bu olay, Şirvanî’nin Mısır başkadısı olan torunu el Fadıl es Sadık’tan nakledilir.
13 Şirvanî, Fevaid, vr. 92a.
14Age, vr. 99a.
22Age, vr. 3b. 23Age, vr. 4a-b. 24Age, vr. 4b-5a.
25 “Ayınlar” terimi hikmet tanımında fazla rastlanan bir terim değildir. Onun yerine daha çok varlıkların hakikatleri veya varlıkların halleri ifadesine rastlanır.bk. Seyyid Şerif Cürcanî, Tarifat, İstanbul 1318, s. 62.
26 Şirvani, Age, vr. 5b-6a.
27Age, vr. 6a. 28Age, vr. 6a-9b.
29Age, vr. 27b-28b.
30 Kutbeddin Şirazî’nin (ö. 710/1311) bu eseri Fahrettin Razî ile Nasıruddin Tusi’nin yazış oldukları İbn Sina’nın İşarat şerhinin mukayesesi üzerinedir.
31 Şirvanî, Fevaid, vr. 46b-49b.
32Age, vr. 89b-90b.
33Katip Çelebi, I, 4.
34Age,, I, 10.
35Age, I, 66.
36Age,, I, 68.
37Age,, c. I,s. 133.
38Age,, c. I, s.158.
39Age, c.I, s.190.
40Age, c.I, s.205-6.
41Age, c. I, s. 286.
42Age, c. I, s. 388. Katip Çelebi, burada tasarrufta bulunarak az miktarda iktibasta bulunmuştur. 43Age,, c. I,435
44Age, c. I,297.
45Age, c. I, 444-5. Katip Çelebi, bu maddedeki bilgileri el-Fevaid’in Hikmetu’l-İşrak maddesinden almıştır. 46Age, c. I,464.
47Age, c. I,472. Katip Çelebi, burada kısmen iktibasta bulunur.
48Age, c. II, 112.
49Age, c. II, 212.
50Age, c. II, 571
 
Profesyonel Mutfaklarda Aşağıdaki Kaynak Olarak Gördüğüm Diğer Yazıları 'da Okumak İsteyebilirsiniz...
 
Dünyada Mutfağın Tarihsel Gelişimi, Nelerdir?
Yiyecek–İçecek Departmanı Organizasyon Şeması nedir?
Gastronomi ve Mutfak Bilimi Nedir?
Profesyonel MutfaklardMutfak Bölümleri Nelerdir?
Yemek Fotoğraflarına Ve Yemek Stilistliğine Eleştirel Bir Bakış
Gastronomi Araştırmalarında Yemeğin Kültürel Tarihi Nedir?
Modern Mutfaklarda Sous Vide Pişirme Yöntemi Nedir?
Profesyonel Mutfaklarda Pişirme Teknikleri Nelerdir?
Yüksek Mutfak, Avangard Mutfak ve Rafine Mutfak Nedir?
Parofesyonel Mutfaklarda Moleküler Gastronomi Konusundaki Görüşler Nelerdir?
Profesyonel Otel Mutfağı Organizasyonu Nedir? Nasıl Yapılır?
Restoran Menü Planlaması Nedir?
Restoran Seçenekli Menüleri Nasıl Hazırlanır?
Restoran Menü Analizi Nasıl Yapılır?
Restoran ve Otel Düğün Menüleri (Örnek)
Restoran ve Otel Menü Yönetimi Nedir?
 
*** Yukarıdaki Yazı içeriğinde etiketlenerek belirtilmiş olan konular ile ilgili alanlarda daha fazla bilgi ve gastronomi danışmanlığı hususunda hizmet alanlarım içerisinde bulunan başlıklarda destek almak için iletişim bilgilerimden tarafım ile bağlantıya geçebilirsiniz. ***
 
Şirvani Kimdir? El-Fevaidu’l- Hakaniyye