Osmanlı İmparatorluğunda Türkçülük Turancılık
Aybars AKKOR
GİRİŞ
Yaklaşık 600 yıl boyunca çeşitli uluslardan oluşan büyük bir devlet kuran Osmanlılar, II. meşrutiyetin ilanından itibaren geçen altı yıl içinde Libya ve Edirne’den öteye tüm toprakları kaybetti. Özellikle en verimli toprakların yer aldığı Rumeli’nin kaybı Jön Türkler üzerinde büyük etki yaratmış, politikalarını Anadolu üzerinde yoğunlaştırmaya başlamışlardı. Toprak kaybı sonrası nüfusunun çoğunluğu da Türklere geçmişti. İttihat ve Terakki 1911 yılından itibaren Osmanlıca olan programını Türkçeleştirmişti. İttihat ve Terakki iktidarı, İmparatorluğun dağılışını önlemek için önerilen Osmanlıcılık ve İslamcılık yerine tek çözüm yolu olarak Türkçülüğü benimseyecekti.
Talat Paşa, yurt dışına kaçtıktan sonra bu değişikliği şu sözlerle açıklayacaktı: “İnsanlar çoğu zaman yoksul yakınlarını, ancak kendileri de aynı duruma geldikleri zaman hatırlar.” 1
Türk ulusal kimliği tarih sahnesine çok geç çıkmıştır. Türk ulusal kimliğinin ne olduğu veya ne olması gerektiğinin ciddi ciddi düşünülmeye başlanması ancak 20.yüzyıl başlarıdır.
Bu gecikmenin nedenleri: (Taner Akçam’a göre) 2
1- En önemli neden İslam’dır. Osmanlılarda İslami kimlik Türklüğün unutulması ile birlikte gelişmiştir.
2- Osmanlıların büyük bir imparatorluk olması tarih bilinçlerini de etkilemiş, vatan ve millet gibi kavramlara yabancı kalmışlardır.
3- Osmanlı Devletinin yönetici grubunun ana amacı çokuluslu devlet yapısını korumak olduğu için kendi ulusal kimliklerine açıktan sahip çıkmamışlardır.
4- Ana amaç dağılan imparatorluğu kurtarmak, onun parçalanmasını engellemekti. Türkçülük bu nedenle var olan tercihlerin en kötüsüydü. Çünkü hem Hristiyanları, hem de Türk olmayan Müslümanları dışlıyordu.
5- Gecikmenin önemli bir nedeni de ulusal kimliğin ortaya çıkmasında etkin olan ırkçı düşüncelerin geç ulaşmasıdır.
Dr Rıza Nur’un (1879 – 1942) şu sözleri de gecikmenin nedenlerinden biri olarak gösterilebilir:
«Türk ülküsü için ölüyorum, fakat bu ülküyü içimde gizli bir çanak gibi saklıyorum ve ondan kimseye söz etmiyorum. Biliyorum ki böyle yapsam, bu hareketim diğerlerinin, yani ayrılıkçı hareketlerin gizli fikirlerini meşrulaştıracaktır. Ve bu da devletin parçalanması, tükenişi anlamına gelecektir.» 3
TÜRKÇÜLÜĞE GEÇİŞİN GELİŞİMİ İÇİN BİR ÖRNEK
Türk milliyetçiliği üzerine araştırma yapan François Georgeon, 19. yüzyıl sonunda «Türk» sözcüğü köylüyü, kaba sabayı belirten küçültücü bir terimken 25 yıl içinde Anadolu’da Türk milli devleti kurmaya varan Türk milliyetçiliğinin ortaya çıkışının nedenlerini bulmak için Şevket Süreyya Aydemir’in (1897- 1976) «Suyu Arayan Adam» kitabının incelenmesi gerektiğini belirtir. Aydemir, yaşamının ilk yıllarında
«Osmanlıcı»dır. Çeşitli aşamalarla «Türkçü» olur. 4
Birinci aşama: Balkan Savaşlarından önce «Türk Yurdu» dergisi okuyarak büyük bir Türk milleti olduğunu bu milletin tarihinin Osmanlı İmparatorluğundan çok önce başladığını keşfeder.
İkinci aşama: Balkan Savaşlarından sonra bozgunlara ve toprak kayıplarına çare gibi gözüken «Pantürkçü» akıma kapılır.
Turan arayışı sırasında Şevket Süreyya «o bilinmeyen Anadolu» yu keşfeder. Balkan Türklerinin çoğu gibi Anadolu hakkında hiçbir fikri yoktur. Askerlik yaparken askerlere ders vermesi istenir, askerlerin Türklüğün ne olduğu konusunda habersiz olduklarını görür. Alayındaki askerler için Türk, kızılbaş yani alevi kelimeleriyle eş tutulmaktadır. Bu nedenle her ne kadar Turan’ı kurmak isteseler de ilk işin Turan’dan evvel Türkiye’yi kurmak olduğunu belirtir.
Georgeon, Şevket Süreyya Aydemir’in yazısından yola çıkarak Türk Milliyetçiliğinin ortak acılardan ve ortak hatıralardan oluştuğunu belirtir. Bu acılar ve hatıralar, sevinçten daha çok birleştiricidir, görev, ödev ve sorumlulukları ortaya çıkarır, imparatorluğun çöküş döneminde yaşayan kuşakları harekete geçiren «hizmet» bilincini kamçılar.
TÜRK MİLLİYEÇİLİĞİNİ HAZIRLAYAN ETMENLER
1- SAVAŞLARIN ETKİSİ
Osmanlı İmparatorluğuna ilk göç dalgası 1783’te Rusya tarafından ilhak edilen Kırım’dan, hemen ardından Volga-Ural bölgesinden geldi. Aralıklarla devam eden Rusya’dan bu göç dalgası 1878’den sonra hız kazandı. Bu arada Rusya’daki Türk aydınları da, Rusya’daki milliyetçi akımlardan etkilenmiş olanlar da göç ettiler.
Özellikle bu göçler sırasında Rus baskısı altında ezilen ve bu baskıya karşı Türk milliyetçiliğini savunan aydınlar vardı. Onlar Osmanlı İmparatorluğuna gelince, devletin kurtuluşunun da Türk milliyetçiliğinde olduğunu düşünerek yazılar yazdılar, konferanslar verdiler.
2- TİCARİ İLİŞKİLERİN DEĞİŞİMİ
Avrupa ile Osmanlı arasındaki ticarette Avrupa Devletlerinin Osmanlı azınlıkları ile iş yapmayı tercih etmeye başlamaları, Türk milliyetçiliğinin gelişimini hızlandırmıştır. Osmanlı Türklerinin bu gelişen ticaretten azınlıklar kadar fayda sağlayamamaları, azınlıkların ticari başarısına karşı düşmanlık beslemelerine yol açtı. 1914 yılında yapılan bir araştırmaya göre sermaye yatırımlarının % 50’sini Rumlar, % 20’sini Ermeniler, %15’ini Osmanlı Türkleri, %10’unu Yabancı Uluslar, % %2ini Yahudiler kontrol ediyordu. Bu da Türkleri, milliyetçilik akımını desteklemelerine ve iktidardaki İttihak ve Terakki Cemiyeti Hükümetini bu konuda yönlendirmelerine sebep oldu.
3- REFORMLARIN ETKİSİ
1839’daki Tanzimat Fermanı ve özellikle 1856’daki Islahat Fermanı birçok toplumsal sancıya yol açtı ve özellikle de Müslüman Türkler arasında doğal sayılan üstün hakları gayrimüslimlerle paylaşmaya yönelik tepkiler doğurdu. Yer yer çatışmalar çıktı.
4- TARİH GÖRÜŞLERİ
Geleneksel Osmanlı tarihi, Türklerin Osmanlılardan önceki tarihinden bahsetmiyor, onun yerine Oğuz Türklerinin bir kolu olan Kayı Boyunun gelişimini inceliyordu. 19.yüzyıl ortalarında Ahmet Cevdet Paşa, Araplarla Türklerin İslam Dünyasını yöneten iki büyük ulus olduğu fikrini ortaya atınca Türklerin İslamiyet öncesi tarihleri araştırılmaya başlandı. Askeri Okullar Komutanı Süleyman Hüsnü Paşa, Türkleri tanıtmak amacıyla ilk kez farklı kaynaklara dayanan bir Türk tarihi kitabı yazdı. Ayrıca yabancı yazarların yazdığı ve Türklerin tarihini anlatan kitapların çevrilmesiyle de özellikle genç ve aydın kesimde Türklere ve kökenlerine karşı merak ve ilgi arttı
5- TÜRK DİLİNİN ARAŞTIRILMASI, TÜRKLERLE İLGİLİ KİTAPLAR
İngiliz Sir Davids Lomley’in yazdığı “Kitab-ı İlmü’n-Nafi” adlı, Türk gramerinden, çeşitli Türk lehçelerinden ve Türk uygarlığının değişik alanlarından söz eden eser 1830’da Sultan Mahmud’a hediye edildi. 5 Ahmet Vefik Paşa, 19.yüzyıl sonlarında Secere-i Türki’yi İstanbul Türkçesine çevirdi, Lehçe-i Osmani adını verdiği bir Türkçe sözlük derledi.
Süleyman Paşa, Türk dilbilgisinin genel kurallarını tespit eden Sarf-ı Türki adında bir kitap yazdı. Leon Cahun’un 1896 tarihli «Asya Tarihine Giriş» kitabı Türkçeye çevrildi. Cahun, kitabında Avrupa medeniyetinin öncüleri olan bir Turan ırkından bahsediyordu. Kırım’da yayınlanan Tercüman gazetesini çıkaran İsmail Gaspıralı, Türk toplulukları arasında dilde, düşüncede ve eylemde birliği savundu.
Böylece Rusya’daki tüm Türki topluluklar arasında Osmanlı Türkiye’sinin önderliği altında oluşacak bir birlik fikrini geliştirdi. Bakü’lü Hüseyinzade Ali Bey, Osmanlı Askeri Tıp Mektebinde Türkçülüğün esaslarını öğretmeye başladı ve Türklerin aynı bayrak altında birleşmelerini savundu.
6- TÜRKÇE KONUŞMA ŞARTI
1876’da ilan edilen Anayasa, Osmanlı tarihinde ilk kez devletin resmi dilinin Türkçe olduğunu, mebuslar ve memurların Türkçe konuşup yazmalarını şarta bağladı. 1911’de İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından Türk olmayan tüm toplulukları ulus dışı bırakmak ve Türkler arasında vatanseverliği aşılamak amacıyla İmparatorluktaki tüm okullarda Türk dilinin kullanılmasını şart koşan eğitim politikası izledi.
7- VATAN ANLAYIŞININ YERLEŞMESİ
Namık Kemal, «vatan» fikrini oluşturdu ve oyunlarında vatanseverlik duygusunu işledi. İlk Türk tiyatro oyunu olan « Vatan yahut Silistre»’de vatan uğruna ölme fikrini yüceltti, gazetesine de «Hürriyet» adını verdi. Namık Kemal, yazılarında askerliği sadece Müslümanların yapmasını ve her yıl on binlerce askerin ölmesini eleştiriyor, milli sanayimizin tamamen kaybolmasına, yabancılara verilen haklarla tamamen dışa bağımlı olmamızı eleştiriyordu.
1838’ deki Ticaret Anlaşmasının iptal edilmesi gerektiğini savunuyordu. Namık Kemal, “Müslüman şirketi, Müslüman bankası, Müslüman fabrikası ve Müslüman tüccar” sloganını ortaya atmıştır. Namık Kemal’in düşünceleri halk arasında pek yayılmasa da Harbiye, Tıbbiye, Mülkiye gibi okullarda gittikçe sayısı çoğalan genç aydınlara ulaşmıştır. 6
8- GOLTZ PAŞANIN ASKERLERE ETKİSİ
1883 yılında II. Abdülhamid tarafından Harbiye Mektebinin ıslahı için atanan Alman von der Goltz Paşa, İstanbul’da 15 yıl kalmış ve Osmanlı İmparatorluğunu “Türk ve Arap İmparatorluğu” şeklinde tanımlamıştır. Başkentin Konya veya Kayseri gibi bir Anadolu şehrine taşınmasını önermiş, eğittiği genç askerlere Anadolu’yu vatan olarak göstermiştir. Eserlerindeki asker millet düşüncesi İttihatçıların Türklük isteklerini güçlendirdi. Zaten çoğu askeri okullarda yetişen İttihatçılar, Goltz Paşanın düşüncelerinden yararlanmışlar, onun öğretisi doğrultusunda eserler yazmışlardır. 7
9- TÜRK KİMLİĞİNİN KULLANILMASI VE ABDULLAH CEVDET (1869-1932)
1906 yılında Abdullah Cevdet, Osmanlı üst kimliği yerine «Türk» ve «Türkiyelilik» kavramlarını önermişti. Kürt milliyetçi hareketlerinde önemli roller üstlenen bir entelektüel, «Türk» üst kimliğini tercih ettiğini belirtmiş, hatta yazılarını «Bir Kürt-Türk» imzasıyla yayınlamayı uygun görmüştür. Abdullah Cevdet, gerek ittihat Terakki, gerekse Cumhuriyet politikaları konusunda yazdığı yazılarla etkili olmuştur. Yazılarında fesin yerine başlık giyilmesini, sarık ve cübbenin sadece din adamlarınca kullanılmasını, medreselerin ve tekkelerin kapatılmasını, ermişlere adak adanmasını yasaklanmasını, üfürükçülerle büyücülerin faaliyetlerine son verilmesini ve bütün hukuk sisteminin değiştirilmesini önermiştir. 8
10- YUSUF AKÇURA VE ÜÇ TARZ-I SİYASET
Yusuf Akçura, 1876 yılında Volga kıyısında doğdu,
Türkçülük ve Turancılık çalışmalarında ün kazanacak olan İsmail Gaspıralı, eniştesiydi. 7 yaşındayken annesi ile İstanbul’a geldi, Harp okuluna girdi, zararlı yayın okuduğu için arkadaşı Ferid Tek ile birlikte Trablusgarp’a sürüldü, oradan Paris’e kaçtı, siyasal Bilgiler okudu.
Akçura’nın Türkçülük konusunda gelişip olgunlaşması, doğrultusunu bulması, Paris’te gerçekleşmiştir. 1902 yılında Kırım’a döndü, sonra Kazan’a geçerek Abdülhamid istibdadına karşı Genç Türkler ile ilişki kuruyor. Mısır’da yayınlanan «Türk» gazetesine «Üç Tarz-ı Siyaset» yazısını buradan gönderiyor. İkinci Meşrutiyet ilan edilince İstanbul’a geliyor, Türk derneği adlı bir cemiyet ve dergi kuruyor. 1911 yılında Türk Yurdu Dergisi, 1912’de de Türk Ocağı kurucuları arasında yer alıyor. Cumhuriyet ilan edilince milletvekili oluyor, ilk Türk Tarihi Kongresine başkanlık yapıyor. 1935 yılında vefat ediyor.
Yusuf Akçura’ya göre yeryüzünde en güçlü düşünce din ve milliyet düşünceleridir. Türkçülük adlı eserinde “Ben Müslüman ve Türküm” diyen Akçura, İslam medeniyetinin Arapların malı değil, bizzat Türklerin katılımıyla oluşmuş bir medeniyet olduğunu savunur. Ayrıca Türklerin Rus kültürünün oluşmasında da büyük rol oynadıklarını savunur. Dil konusunda da dilden bütün Arapça, Farsça kelimelerin atılmasını ve Osmanlı Türklerince alışılmış olsun veya olmasın bütün Türk lehçelerinden özgün köklerin alınması gerektiğini savunmaktadır. 9
ÜÇ TARZ-I SİYASET
Yusuf Akçura’nın üzerinde durduğu ana konular şunlardır:
• 1-Bir Osmanlı ulusu oluşturmak
• 2-İslamcılığa dayanan bir devlet yapısı kurmak
• 3- Irka dayalı bir Türk ulusu meydana getirmek
Osmanlılık:
Osmanlı milleti oluşturmanın Osmanlı Devleti için yararlı olacağını düşünüyor. Sakıncalarını da belirtiyor. Sınırların korunmasını, devlet için yeterli amaç saymamaktadır. Osmanlı topluluklarının birbirleriyle kaynaşmayı istemeyeceklerini de öngörmektedir. Osmanlı haklarının tarihi ruhsal değil, fiziksel bir tarihtir. Aynı halkları şu an ve gelecekte bağlayacak ortak bir ülkü yoktu ve olamazdı. Fakat bunlardan başka ne Türkler, ne Müslümanlar, ne de Türk ve Müslüman olmayan halklar, bir Osmanlı milleti içinde eriyip yok olmayı istemiyorlardı. Beraber yaşama isteği olmayınca Osmanlı ulusu oluşturmak boş bir hayaldi.
İslamcılık:
Dünyadaki Müslümanlardan bir İslam birliği oluşturulması isteğidir. İslamcılık, Osmanlı Türkleri tarafından ilkin Osmanlı memleketlerinde geliştirilecek sonra da Asya ve Afrika’daki Müslüman ulusları arasında yayılacaktır. Sakınca olarak İslam Birliği oluşturulursa Tanzimatın Osmanlı toplulukları arasında yaymayı amaçladığı siyasal ve hukuksal eşitlik artık söz konusu olmayacaktır. Osmanlı uyrukları arasında düşmanlıklar bile başlayacaktır. Hatta Türkler arasında dinsel ve mezhepsel geçimsizlikler çoğalabilir. Ayrıca Müslüman nüfusa sahip diğer devletler bunu önlemeye çalışacaklardır. Diğer bir sakınca ise Türklerin, İmparatorluğun çoğunluğunu teşkil edecek olan Müslüman Arapların içinde erime tehlikesi idi.
Türkçülük:
Türk Birliği ilkin Osmanlı İmparatorluğunda Türklerin, Türk olmadıkları halde az çok Türkleşmiş olanların ve ulusal vicdandan yoksun olanların bilinçlendirilmesi ve Türkleştirilmesiyle başlayacaktır. Sonra, Asya kıtasıyla Doğu Avrupa’da yayılmış olan Türklerin birleştirilmesine geçilerek güçlü bir siyasal ulus oluşturulacaktır. Zamane tarihinde görülen genel akım ırklardadır. Dinler, din olmak nedeniyle gittikçe siyasal önemlerini, güçlerini yitiriyorlar, cemiyetlerde vicdan özgürlüğü, din birliğinin yerini alıyor. Akçura, ulusal birlik için gerekli ortamın henüz hazırlanmamış olduğunu kabul ediyor. Türklerin büyük çoğunluğu geçmişlerini unutmuşlardır.
Türk birliğine götürecek, Türk bilincinin geliştirilmesini iki alan ve dört aşama ile mümkün olduğunu söylemektedir. İlk alan Osmanlı Devletidir. Buradaki Türkler arasında ırksal bağlar, din duyguları gibi güçlendirilecektir. Sonra bir dereceye kadar Türkleşmiş olan Osmanlı topluluklarının Türkleştirilmesine geçilecektir. En sonunda Türklükten etkilenmemiş ulusal bilinçten yoksun topluluklar Türkleştirilecektir. Osmanlı alanındaki Türkleştirmeyi ikinci alandaki bilinçlendirme izleyecektir. Bu hem siyasal hem de kültürel yönden olacaktır. Yani Asya’nın büyük bir bölümünde ve Avrupa’nın doğusunda yayılmış olan Türkler birleştirilecek ve bilinçlendirilecektir.
Sonuç: Akçura, makalesini şöyle bitirir: «Osmanlı ulusu yaratmak, kimi yararlar kapsamında ise de eylem dışıdır. Müslüman Birliği veya Türk Birliğine yönelen siyaset, Osmanlı Devleti için aynı çıkarları ve sakıncaları kapsamaktadır. Eylem yönünden de aynı kolaylık ve güçlük vardır, denebilir. Böyle bir durumda İslamlık ve Türklük siyasetlerinden hangisi yürütülmelidir?»
ÜÇ TARZ-I SİYASETE TEPKİLER ALİ KEMAL
«Cevabımız» adlı yazıda Yusuf Akçura’nın düşüncelerini ağır bir şekilde eleştirdi. Ali Kemal, özetle şunları söylemiştir: “Bizim için Türk’ü bir İslam’dan, İslam’ı bir Türk’ten, Türk ve İslam’ı Osmanlılıktan ayırmak olağan değildir. Zamanımızda Asya’nın, Afrika’nın, Avrupa’nın Müslümanlarını birleştirmek suretiyle bir İslam devleti oluşturmak kuru bir vehimdir. Kırım’ı koruyamayan Türkler, hangi güçle Asya Türklerini birleştireceklerdir? Kaldı ki memleketimizde Türkçülük akımı bile bulunmamaktadır.” Ali Kemal, kurtuluş olarak şunu önermektedir: Türkler memleket içinde ve dışında kişi olarak yükselirlerse, para, düşünce ve bilim yönünden güç kazanırlar ve servet sahibi olurlarsa bu Türk devleti de o derece yükselir.
FERİD TEK
Osmanlı ulusu yaratmanın olanaksız olduğuna inanmıyor. İslam Birliği ile Türk Birliğinin güçlük ve kolaylık bakımından eşit sayılmasını uygun görmüyor. İslam Birliği ne bugün ne de yarın için mümkün değil, Türk birliği ise bugün için olmasa a gelecekte mümkün olabilir. En doğru, en kolay ve en yararlı olan Osmanlı
siyasetini izlemektir, çünkü bu politika “milli mevcudiyetimizin koruyucusu” dur. Ahmet Ferit, Akçura’nın Türkçülüğün en önemli getirisi olduğu olarak savunduğu asimilasyonun Osmanlıcılık adı altında da gerçekleştirilebileceğini savunuyor. 10
11- KURULAN DERNEKLER A-TÜRK DERNEĞİ (1908-1912)
Yusuf Akçura, kasım 1908’de İstanbul’a yerleşmiş ve aynı yılın sonlarında milliyetçi harekete yeni bir güç arayışıyla Türk derneği adıyla bir örgüt kurdu. Bu dernekte iki ünlü Türkolog Necip Asım (Yazıksız) ve Veled Çelebi (İzbudak) ve milliyetçi eğilimli önde gelen başka aydınlar vardı. 11 Derneğin amacı, Türk diye anılan bütün kavimlerin geçmiş ve bugünkü eserlerini, yaptıklarını ve durumlarını araştırmak ve ortaya çıkan sonuçları bütün dünyaya tanıtmaktı, ayrıca Türk dilinde bir reform gerçekleştirmeye uğraşılacaktı. Dernek için asıl görev, Osmanlı Türkleri arasında uzun süredir unutulmuş olan Türk kimliğini uyandırmaya çalışmaktı. Ayrıca bir Türk birliği oluşturup Osmanlı Türklerine sinai ve ticari yararlar sağlanacaktı.
B-GENÇ KALEMLER (1911-1912)
İstanbul’daki faaliyetlerden ayrı olarak hemen hemen aynı zamanda Selanik’te ortaya çıkan bir hareketti. Genç Kalemler’in önem verdiği Türk milletinin uzun ve eski tarihi değil, o günkü halktı. Kuruculardan Ömer Seyfettin’e göre, Osmanlı İmparatorluğunu kurtarabilmek için halkın anlayabileceği yeni bir dil gerekliydi. Genç Kalemler’in yöneticileri, yalnızca bir dergi yayınlamanın yeni lisanı yaygınlaştırmak için yeterli olmadığına inanıyorlardı.
Ziya Gökalp aracılığıyla bir heyet oluşturdular, heyetin başına Enver Paşa bulunuyordu. Bu heyet önemli saydığı birçok Batı eserini yeni lisanla tercüme etti. Ayrıca yeni lisanı yaymanın en etkili yolu olarak okullarda okutulmasını tasarladılar. Genç Kalemler dergisinin çekirdeğini Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp oluşturur. 12
C- TÜRK YURDU
Türk Derneği içinde rahat edemeyen Yusuf Akçura Türk derneğinin kurulmasına ön ayak oldu. Kurucuları arasında Ahmet Ağaoğlu, Hüseyinzade Ali ve zengin bir Tatar Mahmut Hüseyinov vardı. Cemiyetin iki amacından biri talebe yurdu yaptırmaktı, diğer amacı ise Türklerin zeka ve irfanca seviyelerinin yükselmesine ve gelir ve girişim sahibi olmalarına hizmet etmek üzere bir gazete çıkartılmasıydı. 13 1912 yılında Mercure de France dergisinde Paul Risal bir makale yayınladı: “Türkler bir milli ruh arıyorlar”.
Türk Yurdu Dergisi hemen bu makaleyi Türkçeye çevirdi ve arkasından buna benzer makaleler yayınlanmaya başladı. Risal, makalesinde müslim ve gayrimüslim unsurların kardeşçe Osmanlılığı yaşatmalarının mümkün olmadığını, bu beklentinin yanlış olduğunu anlatarak Fransız milliyetçiliğine benzeyen Türk milliyetçiliğinin zamanla daha da güç kazanacağını belirtmiştir. 14 Türk Yurdu Mecmuası yazarları Ahmet Hikmet Bey, Mehmed Emin Bey, İsmail Bey Gasprinski, Ziya Bey (Gökalp), Bursalı Mehmed Tahir Bey, Ahmed Bey Agayef, Mimar Kemaleddin Bey, Akçuraoğlu Yusuf Bey (aynı zamanda müdür) ve Köprülüzâde Mehmed Fuad Bey’den oluşuyordu.
D-İSLAM MECMUASI
1914’te çıkmaya başlayan İslam Mecmuasının amacı laikleşme değil, İslam’ın yeniden canlandırılmasıydı. Mecmuanın yöneticilerinin ortak özelliği geleneksel öğretimin yanı sıra modern öğrenim de görmüş, dolayısıyla İslam’ı ve içinde bulunduğu koşulları bilgili bir biçimde inceleyebilir olmalarıydı. Özellikle ilk sayılarda İslam’da reforma yönelik içten arzularla dolulardı. İslam mecmuasına parasal kaynağı İTC sağlıyordu. 15
E- TÜRK OCAĞI
Jön Türk hatta Cumhuriyet devrindeki en etkili milliyetçi örgüttür, Türk Ocağının kurulmasına Askeri Tıbbiye öğrencileri ön ayak olmuşlardır. İstekleri tüm Türk gençlerinin bu kulüpte toplanmaları, onlara Türklük duygusunun kazandırılması sonrasında da halkın uyandırılmasıydı. Sayıları 231’i bulan tıp öğrencileri adına Hüseyin Fikret ve Remzi Osman 1911 Temmuzunda yedi aydını toplantıya çağırmıştı. Mehmet Emin, Ahmet Ferit, Yusuf Akçura, Mehmet Ali Tevfik, Emin Bülent, Fuat Sabit ve Ahmet Ağaoğlu ile beraber Türk Ocağı isimli bir örgüt kurmuşlardı. Türk Ocağı, kamuya açık konferanslarla tarih bilinci konusunda uyanık bir kitle yaratmaya çalışmıştır. Osmanlı Bahriye Tarihi, Edebiyat Tarihi, Uygarlık ve Dinler Tarihi konulu seminerler düzenlemiştir. Ayrıca Rusya Türkleri ile ilişkileri de çok önemsemiştir. 16
12- ZİYA GÖKALP (1876-1924)
Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliğinin şekillenmesinde en önemli rolü oynayan aktörlerden biridir. Taha Parla, kendisini İttihat ve Terakki’nin resmi, Kemalistlerin gayrı resmi ideoloğu olarak tanımlar. 17 Gökalp’e göre ulus, toplumsal gruplardan en gelişmiş olanıdır; toplum, toplumsal birlik ve dayanışmaya dayanır: dayanışmanın en yüksek biçimi ise ortak dil ve kültür, ortak bilişim ve duyarlılık normları üzerinde yükselir. Ulusa kendini tanıtmak ve milli mesuliyetini bildirmekle, Türk milleti yükselebilir. Türkçülük ise Türk milletini yükseltmektir. Gökalp, hayalindeki toplumsal devrimi şu şekilde tanımlar: Eski hayatı
beğenmeyerek yeni bir hayat yaratmak. Yeni hayatla “yeni iktisat”, “yeni aile”, “yeni estetik”, “yeni felsefe, “yeni ahlak”, “yeni hukuk”, “yeni siyaset” amaçlanmalıdır. Osmanlı için kurtuluş, “yeni hayat”tır. Gökalp, “yeni hayat”ı, ulusal bir yaşam tarzı olarak tanımlamaktadır, ve zamanla bu yaşam tarzı “Türkçülük” adını alacaktır. Yani Türkçülük bir toplumsal dönüşüm, kendi deyimiyle “içtimai inkilab” anlamına gelmektedir. 18 Gökalp Türkçülüğünün temel dayanaklarından biri halkçılıktır. Toplumun bireylerini birbirlerine bağlayan meslek topluluklarının sınıf ayrımı yerine geçirilmesini önerir. Toplumu yaşayan bir organizmaya, meslek topluluklarını da bu organizmanın hayati organlarına benzetir. Türkçülüğün bir diğer boyutu da milliyetçiliktir. Her millet kendi başına bir devlet olmalıdır. Ulusal bağımsızlık Gökalp milliyetçiliğinin temel dayanaklarından biridir.
Gökalp’in üç deyişi:
1- Fert yok, Cemiyet var. 2- Sınıf yok, Meslek var.
3- İmparatorluk yok, Milli devletler var. 19
Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak öğelerini savunan Gökalp, bunlar arasında herhangi bir uyumsuzluk olmadığını, tersine bunların birbirini tamamlayacağını öne sürmektedir. Batıdan alınacak öğeler yalnızca maddi kültür alanıyla, yani bilimsel ve teknolojik bilgilerle sınırlı bırakılmalıdır. Kültürün manevi özü Batı tarafından kirletilmemelidir. Gökalp bu yazısında, Tanzimat ve Osmanlıcılık politikaların esas mağdurunun Türkler olduğunu belirtir. Bu nedenle Osmanlıcılığa saldırarak, Osmanlıcılığın “sahte bir millet” hayal ettiğini, ama esas olanın “muasır bir İslam Türklüğü” yaratmak olduğunu söyler.
20 6 Kasım 1919’da Malta sürgününde kızlarına yazdığı mektupta Gökalp, uygarlık açısından Avrupa’yı örnek almamızı, ilim, fen ve sanayide onlar gibi olmamızı, bu uygarlığı almak için ise Avrupa dillerinden birini mutlaka bilmemiz gerektiğini söyler. Ama uygarlığı Avrupa’dan alırken dini, ahlaki, insani duygular ve lisandan oluşan harsça Türk olmamız gerektiğini de ekler. Türk ve Müslüman kalmak koşuluyla bir Avrupa Devleti olmamız gerektiğini söyler. 21 Ziya Gökalp, 1917 yılında yazdığı bir yazıda da Türk ailesinin tek eşli ve kadın erkek eşitliğine dayanan bir yapıda olmasını savunur. 22
TURANCILIK...
MACARLARDA
Farsça bir sözcük olan Turan, İran’ın kuzeydoğusunda sınırları Aral Gölüyle Çin Türkistan’ına dayanan ve kabaca eski Sovyet Türkistan’ına uyan coğrafi bir alanın adıdır. Macarların dillerini araştırmaları sonucunda oluşan 1830’larda Ural-Altay dillerinde Turan kavramı, 1890’larda siyasal-ideolojik bir anlam içermeye başladı. Macarların Turan ülküsüne dahil ettikleri halkların içinde Macarlar, Finler, Estonyalılar, Slavlaşmamış Bulgarlar, Türkler, Tatarlar, Türkmenler, Kırgızlar, Özbekler, Başkırlar, hatta Japonlar, Koreliler, Moğollar, Çinliler, Siyamlılar ve Tibetliler de yer almaktaydı. 23
OSMANLILARDA
1830’larda Türkistan hanlarıyla kurulan diplomatik ilişkilerden söz eden resmi bir Osmanlı belgesinde Turan, Tatarların, Özbeklerin, Moğolların ve Türkistan halklarının ülkesi olarak bahsedilmektedir. Fakat Osmanlı topraklarında yaşayan Müslüman Türklerle ortak bir dil ailesinin ve etnik bağın adı olarak kullanılmamıştı. Osmanlı ordusunu modernize etmek için 19.yüzyılın ortalarında getirtilen Alman Generali Moltke, 1840’larda İmparatorluğun Avrupa topraklarındaki umutsuz mücadelesinden vaz geçerek milyonlarca Türk asıllının yaşamakta olduğu Orta Asya’ya yönelmesi gerektiğini ve böylece geniş ve güçlü bir Türk devleti kurabileceğini söylemişti. 24
Genç Osmanlılardan Ali Suavi’nin Türkleri hem Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu, hem de Orta Asya halklarını kapsayan bir ırk olarak tanımlaması, Ahmet Vefik Paşanın Osmanlı lehçesinin Orta Asyalı halkların lehçesiyle aynı ortak kökten türediğine dair tezleri, Ahmed Mithat’ın Orta Asya’yı anavatan olarak adlandırılması, Necip Asım’ın Leon Cahun’un «Turan» ırkını anlattığı kitabından esinlenerek yazdığı
«Türk Tarihi» adlı eseri Türklerin anayurtlarına ilgisini arttırdı, Macar Turancılarla görüşmeler başladı.
Ziya Gökalp, ” Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” adlı kitabında Turan’ı , Türklerin oturduğu, Türkçe’nin konuşulduğu bütün ülkelerin toplamı olarak tanımlar. 25
Turancılık sayesinde tüm Türkleri birleştiren bağlar, sonunda Enver Paşa’yı Birinci Dünya Savaşından sonra, Osmanlı imparatorluğunun küllerinden İpek yolu boyunca Edirne’den Çin’e uzanan ve başkenti Semerkant olan bir Türk İmparatorluğu yaratma hayaline yöneltti. 1919’da Osmanlı Devletinin güvence altına almak için tüm Müslümanlara ve Türklere çağrı yapılarak Türkistan’ı kurtarma propagandası Orta Asya’ya kadar uzandı. Enver Paşa’nın 1921’de Orta Asya’ya gidişi ve Türkistan emiri unvanını alışı bu hareketin doruğu oldu. Bu hareket, Enver Paşanın 1922’de bir çatışma sırasında ölmesinin ardından Sovyet Rusya tarafından sona erdirildi.
MACAR VE TÜRK TURANCILARI ARASINDAKİ FARKLAR
1- Türkiye’de gelişen Turancı hareket, hiçbir zaman Turan Birliğinin içine Macarları, Finlileri ve diğer “Turanlı halklar”ı almaz. Ama Macar Turancıları için Turan Birliği, o zamanın dünya nüfusunun üçte birini oluşturan 600 milyonluk bir nüfusu içermektedir.
2- Türkiye Turancı hareketi, halkların birliği yanında kapsamlı bir devlet- toplum modeli de önerir. Macarlar ise o zamanlardaki devlet- toplum modelinden memnundur, Turancılığı Macar devleti için bir dış politika aracı olarak düşünmüşlerdir.
3- Türk Turancılığında Türk ırkının üstünlüğü esastır, Macar Turancılığında ise ne Turan ırkının ne de Macar ırkının üstünlüğü söz konusudur.
4- Türk Turancılığı, Türk olmayan unsurların toplumsal ve siyasal yaşamdan uzaklaştırılması, hatta ülkeden çıkartılması gerektiğini söylerken Macar Turancıları azınlıkların asimilasyonunu savunur. 26
SONUÇ
Her ne kadar Türk Milliyetçiliği Osmanlı imparatorluğu içinde en son ortaya çıkan milliyetçilik olsa da Türk ulusunun çoğunlukta olduğu toprakları kurtarmak için en önemli çare olarak görülmüştür. Kurtuluş Savaşının kazanılmasında da en büyük pay Türk Milliyetçiliğinindir. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğunda Türkçülüğün gecikmesi eleştirilse bile zamanlaması ve yayılması Türkiye Cumhuriyeti lehine olmuştur.
1 Dündar Fuat, İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskan politikası (1913-1918), İstanbul, İletişim Yayınları, 2011 (5. Baskı), s. 30-36.
2 Akçam Taner, Türk Ulusal Kimliği Üzerine Bazı Tezler, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.53-62
3 Göçek Fatma Müge, Osmanlı Devleti’nde Türk Milliyetçiliğinin Oluşumu: Sosyolojik Bir Yaklaşım, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.63-76
4 Georgeon François, Suyu Arayan Adam’ı Yeniden Okurken, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.23-36
5 Kösoğlu Nevzat, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Ziya Gökalp, İstanbul, Ötüken Yayınları, 2013, s.50
6 Avcıoğlu Doğan, Türkiye’nin Düzeni, Birinci Kitap, İstanbul, Tekin Yayınevi,1979 (13.Basım), s.233-239
7 Dündar Fuat, Modern Türkiye’nin Şifresi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008,s.63-70
8 Avcıoğlu Doğan, Türkiye’nin Düzeni, Birinci Kitap, İstanbul, Tekin Yayınevi,1979 (13.Basım), s.241-242
9 Akçura Yusuf, Türkçülük, Türkçülüğün Tarihi Gelişimi, İstanbul, İlgi kültür Sanat Yayıncılık, 2012 (3. Baskı), s. 15-17
10 Dündar Fuat, Modern Türkiye’nin Şifresi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008,s.73-75
11 Arai Masami, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 1: Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011 (9.Baskı), s.180-181
12 Arai Masami, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 1: Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011 (9.Baskı), s.183-185
13 Arai Masami, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 1: Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011 (9.Baskı), s.186-191
14 Akın Rıdvan, Osmanlı İmparatorluğunun Dağılma Devri ve Türkçülük Hareketi (1908-1918),İstanbul, Der Yayınları, 2002,s.41-44
15 Arai Masami, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 1: Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011 (9.Baskı), s.192-194
16 Akın Rıdvan, Osmanlı İmparatorluğunun Dağılma Devri ve Türkçülük Hareketi (1908-1918),İstanbul, Der Yayınları, 2002,s.54-55
17 Ünüvar Kenan, Ziya Gökalp, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.30
18 Ünüvar Kenan, Ziya Gökalp, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.30
19 Toprak Zafer, Osmanlı’da Toplumbilimin Doğuşu, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 1: Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011 (9.Baskı), s.323-326
20 Dündar Fuat, Modern Türkiye’nin Şifresi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008,s.75-77
21 10-Ersal Aytekin, Türkiye’de Ulus Devlet, İstanbul, Ötüken Yayınları, 2012, s.275
22 Kösoğlu Nevzat, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Ziya Gökalp, İstanbul, Ötüken Yayınları, 2013, s.241
23 Özdoğan Günay Göksu, Dünyada ve Türkiye’de Turancılık, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.388-405
24 Akın Rıdvan, Osmanlı İmparatorluğunun Dağılma Devri ve Türkçülük Hareketi (1908-1918),İstanbul, Der Yayınları, 2002,s.7-8
25 Kösoğlu Nevzat, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Ziya Gökalp, İstanbul, Ötüken Yayınları, 2013, s.63
26 Önen Nazım, Turan’a İki Farklı Yol: Macar ve Türk Turancılıkları, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.406-408
KAYNAKÇA
Akçam Taner, Türk Ulusal Kimliği Üzerine Bazı Tezler, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.53-62
Akçura Yusuf, Türkçülük, Türkçülüğün Tarihi Gelişimi, İstanbul, İlgi kültür Sanat Yayıncılık, 2012 (3. Baskı), s. 15-17
Akın Rıdvan, Osmanlı İmparatorluğunun Dağılma Devri ve Türkçülük Hareketi (1908-1918),İstanbul, Der Yayınları, 2002,s.7-8
Akın Rıdvan, Osmanlı İmparatorluğunun Dağılma Devri ve Türkçülük Hareketi (1908-1918),İstanbul, Der Yayınları, 2002,s.41-44
Akın Rıdvan, Osmanlı İmparatorluğunun Dağılma Devri ve Türkçülük Hareketi (1908-1918),İstanbul, Der Yayınları, 2002,s.54-55
Arai Masami, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 1: Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011 (9.Baskı), s.180- 181
Arai Masami, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 1: Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011 (9.Baskı), s.183- 185
Arai Masami, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 1: Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011 (9.Baskı), s.186- 191
Arai Masami, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 1: Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011 (9.Baskı), s.192- 194
Avcıoğlu Doğan, Türkiye’nin Düzeni, Birinci Kitap, İstanbul, Tekin Yayınevi,1979 (13.Basım), s.233-239 Avcıoğlu Doğan, Türkiye’nin Düzeni, Birinci Kitap, İstanbul, Tekin Yayınevi,1979 (13.Basım), s.241-242
Dündar Fuat, İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskan politikası (1913-1918), İstanbul, İletişim Yayınları, 2011 (5. Baskı), s. 30-36
Dündar Fuat, Modern Türkiye’nin Şifresi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008,s.63-70 Dündar Fuat, Modern Türkiye’nin Şifresi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008,s.73-75 Dündar Fuat, Modern Türkiye’nin Şifresi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008,s.75-77 Ersal Aytekin, Türkiye’de Ulus Devlet, İstanbul, Ötüken Yayınları, 2012, s.275
Georgeon François, Suyu Arayan Adam’ı Yeniden Okurken, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.23-36
Göçek Fatma Müge, Osmanlı Devleti’nde Türk Milliyetçiliğinin Oluşumu: Sosyolojik Bir Yaklaşım, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.63-76
Kösoğlu Nevzat, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Ziya Gökalp, İstanbul, Ötüken Yayınları, 2013, s.50 Kösoğlu Nevzat, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Ziya Gökalp, İstanbul, Ötüken Yayınları, 2013, s.63 Kösoğlu Nevzat, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Ziya Gökalp, İstanbul, Ötüken Yayınları, 2013, s.241
Önen nazım, Turan’a İki Farklı Yol: Macar ve Türk Turancılıkları, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.406- 408
Özdoğan Günay Göksu, Dünyada ve Türkiye’de Turancılık, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.388-405
Toprak Zafer, Osmanlı’da Toplumbilimin Doğuşu, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 1: Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi, İstanbul, İletişim Yayınları, 2011 (9.Baskı), s.323- 326
Ünüvar Kenan, Ziya Gökalp, in Bora Tanıl, Gültekingil Murat ed., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4: Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2008 (3.Baskı), s.30